Belirsizlik Denizinde Giderken

İlginç bir yıldan geçtin, belki daha da ilginç olacak yenisi. Biz adını “fantastik” koyduk bu yılın. Fantastiğin üstüne ne tanımlanır, yaşayıp göreceğiz. Dört duvar ve biraz da pencere evimde, yalnız bir gecede yazıyorum bu yazıyı. Odam loş, birkaç mum yaktım gecemi onurlandırmak için, arkadan usulca sevdiğim bir müzik çalıyor. Günün üçüncü kahvesini içtim başlarken. Birileri dört duvar pencere evlerinde yalnız okuyor şimdi yazımı. Birileri yeraltında, metroda kalabalığın arasında tek başına benimle konuşuyor okurken. Bir başkası korkuyla bir dişçi koltuğuna oturmadan hemen önce denk gelecek belki. Durup düşünüyorsun, durup düşüneceksin. Ben de düşünüyorum. Biraz önce elimden bıraktığım eski bir dostun cümlesini; “Sevgili Dost, Yaşamak nedir? Kalbin atışı, göğsün inip kalkışı mıdır yaşamak? Pervane suları köpürtmeye devam ediyor, demek hala yaşıyor vapur. İyi de nereye gidiyor? Hangi iskeleye bağlanacak?” (Ali Ural- Posta Kutusundaki Mızıka) Belki de şimdi, belki de hayatında ilk kez, daha önce hiç tanık olmadığın bir belirsizliğin içindesin. Bir iskele vardı sana anlatılan. Herkesin istese de istemese de nihai bir hedef olarak gittiği. Gidemeyenlere üzülünürdü. Oraya varmak mutluluk değildi belki, ama yüzyıllardır yapılandı. Bilinen, alkışlanmasa da sistemin memnuniyetiyle gülümsenen. Varamayanlar, vay onların haline… Onlar da öyleydi işte, yazıktı. Kimse sana, belki de gerçek kahramanın, kaybolanlar, kaybolma cesaretine sahip olanlar olduğunu söylemedi ki.  Motorun gücü, vapurun konforu anlatıldı, boyandı, süslendi. Bankalar, krediler, dünyayı yöneten sistemler bunun içindi. Birileri hala o iskeleye koşar adım gider dursun. Birileri takalarla, yelkenlilerle ve hatta yüzerek o denizde keşfedenlerin hikayelerini duydu sadece bazı kulaklara açık olan evrenin radyosundan. Onların sayısı artıkça, diğerleri huzursuzlandı belki. Bunca hazırlık boşuna mıydı? -Bu yazıyı yazan dahi haklı olmak isterdi kararlarında.- Dünya bir yere gidiyor. Bilsek de bilmesek de bizi bir yere götürüyor. Her şey çok hızlı. Her an mucize dolu. Ama bir o kadar da belirsiz. Attığın her adım boşluğa. Sen adımı atınca bir blok ekleniyor düşme diye. Oysaki, beklemek de öğretildi. Önünü görmek de. Göremiyorsun, göremeyeceksin belki. Belki bu sefer öğreneceğin teslimiyet. Belki bu sefer geliştireceğin inanç. Belki o başucu kitapların bile yardımcı değil tam anlamıyla artık. Her şey gerisinde bu yeni belirsizliğin. Yazıldığı çağda, tüm evrenselliğine rağmen, böylesi deneyimlenmemişti. Anne ve babandan öğrendiklerin desteklemiyor artık bu değişen seni. Sana okulda öğretilenler. Mentörlerin. Kapısını çaldığın ve sana bir nefes olan kimse, artık yeni yolunda yardımcı değil. Daha farklı bir kapısı aralanıyor evrenin. Boyutlar açılıyor. Eskinin dönüştüren yolları uzun kalıyor, elini kolunu nereye koysan bilemiyorsun. Bildiklerini, öğrendiklerini ve sevdiklerini de. Yol seni çağırıyor. Köklerin sana gidemezsin diyor. Valizin kapının yanında. Ama sevdiğin herkes gözlerinin içine bakıyor. Yaman bir çelişki. Oysaki, her şey çok kolay olabilirdi. Şartlar böyle olmasa. Adı, tekamül olur muydu o zaman? Yorulduğunda, nefessiz kaldığında bir de oradan bak. Birbirimize fısıldıyoruz. Dünya o şarkıdaki gibi bildiğin dünya değil artık. Sezgiseller, hissediyor. Toprak çok hızlı kayıyor. Yıldızların hepsi birbiri ardına kayıyor ve onlar da fısıldıyor: “Düşün gerçeğin. Düşle ve yarat. Düşlediğini yaşayandır insan.” İyi de, hazır mısın acaba? Hiç olmaz sandığın bir dilek olduğunda, ansızın, hiç ummadığın anda, bir daha dilemeye tövbe edeceksin belki. Hazır değilsin. Sana hazır olmak gerektiği de öğretildi. Hep bir şeye hazırlandın hayatın boyunca. Anı yaşamana izin verilmedi. En az 12 okul yılı, gireceğin ve hayatını belirleyecek bir sınava. Mesleğin olacak ve hayatını kazanacağın işe. Evlenerek hayatını adayacağın adama/kadına. Sana bir hayatın olduğunu unutturacak çocuklarına. Onlara miras kalacak evlere. Emekliliğine. En son mezara. Hep hazır olmalısın, çalışmalısın dendi. Şimdi bir avuç şaşkın insan birbirimizin gözlerinin içine bakıyoruz. Şeytan işi, insanın en temel özgürlüklerini hiçe sayan bu sisteme, ama sırtını da dönmek kolay değil öyle. İplikçikler saç telleri kadar fazla. Her kopardığında, biraz daha çıplaksın, her kopanla canın yanıyor. “Bu…” diyor “dünyanın düzeni” birileri. Bir başkası içimde yıllar öncesinden bağırıyor.  “Aklı­mı ellerinizden kurtardım. Geçti. Ben gökyüzümün altında, topraklarımın üzerinde olacağım. Toprakların dümdüz ve son­suz ufku boyunca sürekli gideceğim.” (Tezer Özlü- Yaşamın Ucuna Yolculuk) Vapur, taka, yelkenli ya da her neyse… Belki, artık nereye gidiyor hiç bilmiyoruz bu fantastik yılın son ayında. Ama gidiyor biliyoruz, hep gidecek. Öyleyse, belki yılın bu son ayı, özgürleşmedir, ama sadece ve sadece kendinden. Son bir derin nefesle, kendi karanlıklarına dalman ve orayı aydınlatmandır daha derinlere açılmadan. Belki, denizle, dalgayla, lodosla, meltemle, karayelle, yol gösteren yıldızlarla, evrenin kadim diliyle, balıklarla konuşmayı öğrenme ayıdır. Belki birkaç denizkızıyla karşılaşma ve onlara fok derisi masalını (Clarissa P’estes- Kurtlarla Koşan Kadınlar) anlatma ayıdır. Öyleyse şimdi, biraz daha kendi derinine… Biraz daha ve sadece ama sadece kendi içine… dalma ve özgürleşme zamanı. Rüzgarımız tam arkamızda ve bol olsun… Sevgiyle…

  1. Kez diyor ki:

    Hepsi güzel, hep güzel… Ama bu yazı apayrı olmuş…
    İkinci kez gözümde bir damla yaş, yazının içinde kayboluyorum. Ellerimi bıraktım oradan oraya sürükleniyorum, kendimi buluyorum her cümlende…
    İyi ki varsın, iyi ki bu güzel cümlelerle içimize işleyen, hayatlarımıza ayna tutansın…
    Rüzgar bizi en hayırlı şekilde savursun …

  2. Aslı diyor ki:

    Ne diyebilirim ki! Bazen beni dinlediğini ve duyduğunu düşünüyorum. Bazen yalnızca bana özel yazıyormuşsun gibi. Alınabilirim değil mi üstüme? 🙂 aldım bile 🙂

  3. Gözde diyor ki:

    Gözümdeki bir yaşla boğazımdaki bir yumru arasında bu yazı. Bambaşka… Bıraksan açılacak bir hiçlikle o kapı. Ah Yeliz, canım Yeliz ? İyi ki

  4. tolunaycam diyor ki:

    “Anı yaşamana izin verilmedi.” inanılmaz tespit
    “Öyleyse, belki yılın bu son ayı, özgürleşmedir, ama sadece ve sadece kendinden.” –> Jupiter yay bunu diyor sanki
    bu yazı beni aldı götürdü…
    kalp kalp kalp

  5. Yeliz Kamböre diyor ki:

    İçimden geçenlere, düşüncelerime, hatta eşimle arkadaşlarımla sorgulamalarıma yazılmış bir yazı..
    Fısıltılarımız yükselirken göklere, rüzgarlarla sana geliyor belki de… Ve bu fısıltılar senin muthiş yazılarına dökülüyor, kalbimize işliyor.. bizden sana, senden bize…içimdeki sen:):)
    içimdekileri nasıl bu kadar güzel kaleme almayı başarıyorsun her seferinde hayret eden ben:)

  6. yeliz kuscu diyor ki:

    Güzel insan, yine dokunmuşsun derinlere. Kalemine ve kalbine sağlık. Ofisimde, herkes öğle arasındayken huzurla okudum. Mesajlarımı aldım. Teşekkür ederim, bizlere hatırlattığın için. Yeni yıl seni tüm güzellikleriyle sarıp sarmalasın. Oldu, oldu, oldu…

  7. Ayşe diyor ki:

    Yeliz hanım bloğunuzu yeni keşfettim ve çok beğendim. yeliz hanım theta yı a’dan z’ye öğrenmek için illa bir kursa gitmemiz yada seminere katılmamız mı gerekiyor? Bunla ilgili kitap yada döküman var mı?

  8. Didem diyor ki:

    Nerede hayatımı kurmalıyım sorusuna cevap bulamazken, benim için seçilen yazı şu an için bilmediğim geleceğime beni hazırladı. Cevapların peşinde değil de içimden geçenin peşinde gidicem artık!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.