Acıyı Dönüştürmek

Kalbimin bir yanıyla ayak izlerini yürüdüğüm Tezer Özlü, şöyle demişti:

“… hiç değilse acıları dönüştürecek sözcüklere sahip olduğumu düşündüm. Ama diğer insanlar, acılarını, yaşantılarını, uykusuz gecelerini, umut ve umutsuzluklarını ne yapıyorlar?”

Tezer Özlü’nün bu sorusunu elimde kağıtla, kalemle ya da gece yarısı bir klavyenin başında kendime kaç kez hatırlattım bugüne dek, bilmiyorum. Her defasında “Sahi ne yapıyorlar?” diye sorarak. Belki bir heykel, belki bir örgü, belki birkaç müzik tınısı, nehrin altındaki nehre insan ruhunu bağlayan herhangi bir şey işte, en iyi ihtimalle.

Ben acı çekerken yazıyordum. Hep yazdım. En güzel yazılarımı, dayanamıyorum dediğim acılardan geçerken yazdım. En çok onları sevdim. En çok onlar sevildi. Çünkü Sense 8 finalinde bile ne dendi: “Bizi birbirimize bağlayan en güçlü şey acı.” açparantezAma belki yanıldılar, nitekim dizi, her şey aşktır, her zaman aşk kazanır diyerek bitti.kapaparantez 🙂

Acıyı dönüştürmeye karşı tutumum aynı Tezer gibiydi. Bu nedenle, ölüm yıl dönümünde Aşiyan’da mezarının başındaydım onun. Kızıyla tanıştım. Hiç tanımadığım ruh eşimdi sanki sürekli bu dünyadan ve buralardan gitmek isteyen, hiçbir yere hiç kimseye ait olmayan o kadın. Kısacık hayatına, dünyaları sığdırıp gitmişti. O her yere gidebilmişti de, ben gizliden gizliye niyetlenip niyetlenip kalmıştım sanki.

Sonra, bir gün edebiyat aşkım yerini farkındalık arayışına bıraktı. Şu bilgi geldi: “Acı çekme zorunluluğu olmadan da üretilir.” “Acı çekme zorunluluğu olmadan da tekamül edilir.” Dur orada! Nasıl yani? Ben “Tamam bak inanıyorum sen de üzüldün ama benim şu ciğer komple gitti.” duvar yazısını en güldüğüm şey ilan etmişim. Şimdi o giden ciğerler, boşuna mı? Hayır, hayır canım, onlar yanlış biliyor…

Her şeyden önce, sanatın ve edebiyatın her türü ile amatör ve profesyonel olarak ilgilenenlerin açık sinir uçları olduğuna inanırım. Bir şekilde, bir temas anında diğer insanlarda sarsıntı yaratmayacak olaylar, konular onlarda derin ve güçlü bir deprem, atılması, kusulması, bırakılması gereken bir şeydir içinde sanki. Ve o kişi, kaleme dokunur, çamura dokunur, gitara dokunur, kirpiklerine kadar yağlı boya olur, belki milyonların bağırarak söylediği şu dizeleri yazar “Bak, bak, bak, bak/ Güzel bir gün ölmek için.” Ve acı dönüşür.

Acı, üretmenin harika bir yoludur. Ama ya üretmek için acıya bağımlıysak? Ya öğrenmek için acının zorunluluğuna inanıyorsak? Acı çekmeden de bunları yapabilecekken, üstelik harika eserler, insanların oluşunu yükselten, yeni bir realiteye taşıyacak eserler üretebilecekken acının duyargalarına duyduğumuz esaret yüzünden eski bir maziyi, artık atıl olan bir zaman dilimini tekrarlıyorsak… Ya gerçekten de M.S. 2150’nin dünyasına, bunlara veda edilerek giriliyorsa? Acının ötesinden bakarak, en yukarıdan bakarak, en geniş vizyonu arayarak yükseleceksek sadece ve sadece? Ya mesele, doğru soruları sorup zihni serbest bırakmaksa?

“Yaradan’ın bakış açısıyla bu acı veren deneyim nasıl görünürdü?”

“Burada benim daha iyi bir insan olmam için hangi erdem deneyimlendi de ben onu acı olarak yorumladım? Ve şimdi onu nasıl bir farkındalıkla dönüştürmeliyim ki bu erdem için bu acıya duyduğum ihtiyaç ortadan kalksın?”

Size azıcık fantastik bir hikaye anlatayım şimdi. Biliyorum, hiç yapmam aslında : )
Theta Healing tekniği ile kendimizde test ettiğimiz bazı inançlar vardır. Bunlar aynı zamanda insanlığa yani kollektif bilince dair yaygın inançlardır. “Acı çekerek öğrenirim.” “Tekamül acıdır.” “Tanrı’ya yakın olmak için acı çekmeliyim.” gibi. Kas testinden sonra, eğer ki inanç pozitif çıktıysa (ki çıkan sonuç genellikle tahmin ettiğiniz değildir), kazma tekniği ile o inancı kazar ve altındaki kök inancı buluruz. Her kök inanç değişikliği, yeni bir gelecek temasıdır aynı zamanda. Belki, zihinlerde köklendirmek adına şu örneği verebilirim. Hayatta öğrenmeniz gereken bir konu vardır, size aslında birkaç kez çevrenizde aynı konuyu deneyimleyenlerle bu konudan almanız gerekenin ne olduğu gösterilir, ama görmemeyi seçersiniz. Bir farkındalık, davranış değişikliği oluşmayabilir. O zaman, al bakalım sana bir deneyim en güzelinden, denebilir. Yine öğrenmediniz mi? Birkaç deneyimden sonra hastalık, kaza bile gelebilir. Mesele, acı değil çünkü. Mesele, görmen gerekeni görüp tekamülüne o yükselişle devam edebilmek. Dolasıyla, eskilerin “Akıllı insan, deneyimlerden öğrenir. Ama daha akıllısı, başkasının deneyimlerinden de öğrenir.” sözüne çıkıyoruz. Bir ekleme ile, akıl, ruh ve bedenle tekamül edeni, deneyimlerin arkasındakini ve en yukarıdaki bakış açısını görebilendir.

Bu yaz, daha önce de çalıştığım bu inançların üzerinden geçerken, daha önce inmediğim bir derinlikte bir anıya rastladım. Bu kısmını uzunca anlatmayacağım ama bazen bazı çalışmalarda bazı vizyonlar bize göz kırpar. Bunlar, yaygın düşünce ile reenkarnasyon yani daha önceki bir geçmiş yaşam anısı olabileceği gibi dünyanın kollektif hafızasında daha önce deneyimlenmiş bir anının bizim üzerimizdeki bir parçası da olabilir. Her zaman, çok önemsememek gerektiğini vurgulasam ve çok fazla önem/zaman atfetmesem de, çalışmalarda bu kısmı gördüğüm ve birkaç saniyesini izlemek için kendime izin verdiğim anlar keyiflidir. Ardından ise kendime ya da öğrencilere şunu söylerim: “Önemli olan şimdiki zaman. Şu an. İçinde bulunduğumuz bu yaşam, en kıymetlisi.” 

Kendi üzerimde çalıştığım konu: “Acı çekerek öğrenirim.” Gördüğüm vizyon ise, eski bir döneme ait neredeyse sepya tonunda bir anı. Güzel, büyük ve refah içinde, birkaç katlı bir taştan ev. Onun bir odası. Güzel bir kız, kabarık bir giysisi olan. Çok üzgün. Odasından denize baktığını ve bir trenin gitmekte olduğunu görüyorum, kız ağlıyor. Ardından sahne hızlıca değişiyor. Aynı kızı, elinde kağıt, kalem ve kitaplarla kapıları çalarken görüyorum. Bunun nedenini anlamıyorum önce. Sonra kızın okuma yazma bilmediğini, kız çocuk olduğu için o refah düzeyinde bile eğitim alamadığını ve trende sevdiği bir adamı uzaklara gönderdiğini, tek iletişim yolu olan mektupları yazamayacağı için diğerlerinin kapısını çaldığını ve sonunda öğrenip yazdığını görüyorum. Bu kollektif bilinç anısından ya da geçmiş yaşam anımdan bu yaşama akan öyle fazla inanç var ki! Kız çocuklarının öğrenimde ikinci planda kalabilirliği, bunun için hep eğitim/öğretime duyduğum anormal iştah, acı çekerek gelişmek, ağladıkça tekamül etmek ve sıkı durun! Gelişmek için aşk acısına, terk edilmelere, geride bırakılmalara, yalnız kalmalara, çaresizliğe ve acı çekmeye duyulan ihtiyaç ve her zaman zor yolla öğrenmek…

Artık bu deneyime gerek var mı? İdrak sağlandı, farkındalığa geçildi ve deneyimlendi. Dilerim, bitmiştir. Dilerim, yeni bir dünyanın temellerini tam da Uranüs Boğa döngüsündeyken, böyle atmaktayızdır.

İnsanın kendisini keşfetme yolculuğundan daha keyifli bir şey yok. Bir kez daha anlıyorum ki, acı da, mutluluk da… tamamı bu yolun manzarası. Biraz daha yukarıdan baktığında manzara hep değişir. Aslolan, yolda hiçbir duyguya, kimseye tutunmadan ama dünyada olduğumuzu bilerek, hissederek, kabul ederek, sonra bırakılması gereken her şeyi bırakarak, ilerleyebilmek… Yolun sonunu değil, kendisini severek ve onurlandırarak. Sanatı ve edebiyatı bırakmadan… Bir yükseliş metodu olarak onlarla…

Bugün yeni bir bakış açısı için bir adım atmaya ve kendinize “Daha yukarıdan baktığımda bu olay nasıl görünürdü?” diye sormaya başlamaya ne dersiniz? Sonbahar ve akrep ayları dönüşüm içindir derler. 🙂

Sevgiyle…

  1. Aslı diyor ki:

    Çok değil iki gün önce sordum bu soruyu. Acaba ilerlemek için acı çekmem gerekiyor mu? Bilinçaltım üretmek için acıya bağımlı olduğunu mu sanıyor? Niye her adımım kaosu beraberinde getiriyor? Hayır. Tekamül için de yolda ilerlemek için de acıya ihtiyacımız yok. Ne güzel ne yumuşak bir dönüşüm. Kalemine sağlık Yelizcim. Bekledim ve yine tam olması gereken zamanda geldin. İyiki varsın iyiki..

  2. sunable22 diyor ki:

    Bende nasiplendim paylasımindan, okurken cokca icinde kaybolarak. Tekamulumuz icin gerekli o dersi tum acı cekmelere, yetmedi ise uzerine eklenen hastalık ve kazalar araciligiyla alamamissak hala, tum bunlar ne icin ben neyi goremiyorum diye sorgularken bir yazı dokulur kalpten bir yerlerde bir dost elinden. Yelizcim yuregine saglık okuyan herkese sifa olsun

  3. Gökçe diyor ki:

    Sevgili Yeliz, arada tırtılındüşü’ne girip “benim için seç” butonuna tıklıyorum, ilahi plan senin aracılığınla sihirli bir yazı gönderiyor bana, bu gece bana gelen yazı 2018 yılı kasım ayındandı, yazının ismi Acıyı Dönüştürmek’ti, kolektifin bütün sanatçılarına yazılmıştı sanki, yıllar evvel yaşadığım bütün acıları sağlam bir yazarın başına gelmesi gereken gereklilikler olarak görüyordum, sen tam da bu yazıyı yazdığın vakitlerde 2018 yılında yetkiyi elime alarak ilahi planın da sihiriyle acıyı dönüştürdüm, bir kelebek olmayı öğrendim, senin kelimelerinle dile getirmek gerekirse “Aslolan, yolda hiçbir duyguya, kimseye tutunmadan ama dünyada olduğumuzu bilerek, hissederek, kabul ederek, sonra bırakılması gereken her şeyi bırakarak, ilerleyebildim… Yolun sonunu değil, kendisini severek ve onurlandırarak” yaptım bunu. Şimdilerde huzurlu yazarlar vardır diyorum, bir gece vakti sihirli bir yazıyla, o dönüşümü anımsıyorum, ben o dönüşümü yaşarken bir yerlerde de bir başka yazarın o hissiyatlarla bir yazıyı kaleme aldığını görüyorum. Bir olmanın keşfini hissediyorum. Ben bu histeyken, sen de bunlardan haberdar ol istiyorum. İçimden bir ses haberdar olman gerektiğini, belki de yazdığın yazıyı tekrardan anımsaman gerektiğini söylüyor bana. Sevgiyle kal♥️🕊

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.