Kendimi anlattığım klasik yazıyı tamamen unut.

İçten olma seçimiyim ben. Samimiyetim. İçini açmak için herhangi birinin, içini olduğu gibi açanım.

Aynı zamanda mesafeyim. Evlilik dahil tüm ilişkilerimde, mesafe ve özel alan sevenim. Telefonum her çaldığında tüylerim ürperir. Bana göre arayabilir miyim yazılmadan yapılan her çağrı, alanına izinsiz giriştir.

İştahım, bitmeyen, doymayan bir iştahım dünyanın güzelliklerine, gizemlerine, hatırlanan bilgilerine, kitaplarına, şairlerine, tatlılarına, yemeklerine.

Rüzgarım. Yağmurum. Suyum. En çok bu üçüyüm. Ama biraz da… Toprak ve Ateşim.
Yıldızım. Yayın bilgelik ve rehberliği, akrebin dönüştücü şifacısıyım.

Bu dünyadan geçmiş tüm şifacı kadınların, tüm korkulan kadınların, tüm bilge kadınların bir huzmesiyim.

Dişiyim. Kadınım. Kadınım. Kadınım.

Dengesizliğin dengesiyim. Bir elimde Zorba’yı ve Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı, diğer elimde kutsal saydıklarımı tutuyorum ve her ikisini de aynı oranda seviyorum.

Aşk’ım. Aşk ol’ma yolunda yürüyenim. Saçımdan tırnağıma, bedenimle, ruhumla, auramla tamamen aşk olmaya gönüllüyüm. Bunun dişilikte en yüksek mertebe olduğunu ve bir erkekten bağımsız olduğunu, bir varoluş olduğunu ve ilahi olduğunu biliyorum.

Mucizeleri deneyimleyenim, bazen her günümdeki bir anıyı yazsam Rowling ‘Ben bunları neden düşünüp yazmadım?’ diye kıskanır, sanıyorum:).

Hayret’im. Küçücük, görünmeyen, önemsenmeyen hayretliklere en büyük mimiklerle bakan, onların avcısı olan, dikkatine alanım.

Düşleyenim. Yaradan’la, Kaynak’la sürekli kalbimde konuşup düşlerimi ona sunanım.

Ben buyum, desem de diyemeyenim. Sürekli dönüşen, dönüşürken eski halini bazen kendine bile hiç hissettirmeyenim. -Kelebekle tırtıl şimdi aynı şey değil tabii ilk baktığında-

Yumuşaklığı, zarafeti, nezaketi, mütevaziliği, inceliği sevenim. En çok, ilişkilerinde bunu görmek isteyenim.

Hikaye anlatıcısıyım, aktaranım. Aktarırken görsen, zamanı, evreni, yasaları, bildiğim her şeyi unutup anlattığıma dönüşürüm. Dilerim görürsün.

Bazen sadece susanım. Bir mağaram var. İlkel. İnsan ondan, o insandan korkar. Mağaramı atlas kadar çok severim, hazinemdir. Girince çıkamayacağımı sanırım. Girince bir süre çıkamayanım.

Tutkuyum. Tutkulu olduğum konularda engel tanımayan saf bir inadım.

Dönüşüm kelimesine bayılırım. Kedilerin gözlerini ayırmadan bir olayı izlemeleri gibi, ortada herkesin uzak durmak istediği bir kaotik durum ya da sorun olduğunda kuyruğu ve gözleri dikip büyülenirim. Akrep yanım bastırır ve karanlığa elimde ışıkla girerim. En çok bu korkusuz halimi severim.

Cesaretim. İnsan olma halimizi, içimizin kapalı tutmak istediğimiz odalarını, gizlice akıttığımız gözyaşlarımız ile yüzleşebilme cesaretimizi severim.
Sığ sularda yüzmektense derinleri sevenim. Diğerlerinin derinliklerini keşfetmeyi sevenim.

Gezginim, plansızım, içime bir merak düşmeyegörsün, her şeyimi bırakıp oraya gitmek için yola çıkabilirim. Çıkmadan hayatı kendime zehir de edebilirim, zor çünkü valiz hazırlamak. Bu yüzden benimki hep kapının yanında.

Kız kardeşliğe, kalpten bağlı olanım. O çember çok besleyici ve şefkatli.

Gölge yanlarını da aydınlığa çıkardıkları kadar sevenim, onları anlamaya çalışanım. Tehlikeden korkmam ama gölge yanı yokmuş gibi durandan biraz korkarım.

Ne bilirsem bileyim, cebinde bir ihtimal olarak ‘hayatın anlamı 42’ ve “Elveda ve bütün balıklar için teşekkürler” cümlesini tutanım. Bildiğimi sandığım her şey yok olursa, ki en bilgelerden biri zaten bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim diyerek bize sufleyi zamanın en başında vermiş, onlar lazım olur çünkü.

Gerçeği arayanım, karşısındakinde sadece gerçeğe dokunmak isteyenim.
Yine de her bulduğumda “Gerçeği buldum” değil “Bir gerçek buldum” demeyi isteyenim.

Tam da böyleyim diyecekken, kim bilir bunların tam tersi de bir bakış açısında tamamen doğrudur diyebilecek olanım.

Dilerim bir gün şu cümlelerle ve büyük bir huzurla, bu rolüme veda edeceğim:
“Hiçbir şey ummuyorum.
Hiçbir şeyden korkmuyorum.
Artık özgürüm.” (Kazancakis)

Ben şimdilik böyleyim, sen nasılsın?

Kendimi anlattığım klasik yazıyı tamamen unut.

İçten olma seçimiyim ben. Samimiyetim. İçini açmak için herhangi birinin, içini olduğu gibi açanım.

Aynı zamanda mesafeyim. Evlilik dahil tüm ilişkilerimde, mesafe ve özel alan sevenim. Telefonum her çaldığında tüylerim ürperir. Bana göre arayabilir miyim yazılmadan yapılan her çağrı, alanına izinsiz giriştir.

İştahım, bitmeyen, doymayan bir iştahım dünyanın güzelliklerine, gizemlerine, hatırlanan bilgilerine, kitaplarına, şairlerine, tatlılarına, yemeklerine.

Rüzgarım. Yağmurum. Suyum. En çok bu üçüyüm. Ama biraz da… Toprak ve Ateşim.
Yıldızım. Yayın bilgelik ve rehberliği, akrebin dönüştücü şifacısıyım.

Bu dünyadan geçmiş tüm şifacı kadınların, tüm korkulan kadınların, tüm bilge kadınların bir huzmesiyim.

Dişiyim. Kadınım. Kadınım. Kadınım.

Dengesizliğin dengesiyim. Bir elimde Zorba’yı ve Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı, diğer elimde kutsal saydıklarımı tutuyorum ve her ikisini de aynı oranda seviyorum.

Aşk’ım. Aşk ol’ma yolunda yürüyenim. Saçımdan tırnağıma, bedenimle, ruhumla, auramla tamamen aşk olmaya gönüllüyüm. Bunun dişilikte en yüksek mertebe olduğunu ve bir erkekten bağımsız olduğunu, bir varoluş olduğunu ve ilahi olduğunu biliyorum.

Mucizeleri deneyimleyenim, bazen her günümdeki bir anıyı yazsam Rowling ‘Ben bunları neden düşünüp yazmadım?’ diye kıskanır, sanıyorum:).

Hayret’im. Küçücük, görünmeyen, önemsenmeyen hayretliklere en büyük mimiklerle bakan, onların avcısı olan, dikkatine alanım.

Düşleyenim. Yaradan’la, Kaynak’la sürekli kalbimde konuşup düşlerimi ona sunanım.

Ben buyum, desem de diyemeyenim. Sürekli dönüşen, dönüşürken eski halini bazen kendine bile hiç hissettirmeyenim. -Kelebekle tırtıl şimdi aynı şey değil tabii ilk baktığında-

Yumuşaklığı, zarafeti, nezaketi, mütevaziliği, inceliği sevenim. En çok, ilişkilerinde bunu görmek isteyenim.

Hikaye anlatıcısıyım, aktaranım. Aktarırken görsen, zamanı, evreni, yasaları, bildiğim her şeyi unutup anlattığıma dönüşürüm. Dilerim görürsün.

Bazen sadece susanım. Bir mağaram var. İlkel. İnsan ondan, o insandan korkar. Mağaramı atlas kadar çok severim, hazinemdir. Girince çıkamayacağımı sanırım. Girince bir süre çıkamayanım.

Tutkuyum. Tutkulu olduğum konularda engel tanımayan saf bir inadım.

Dönüşüm kelimesine bayılırım. Kedilerin gözlerini ayırmadan bir olayı izlemeleri gibi, ortada herkesin uzak durmak istediği bir kaotik durum ya da sorun olduğunda kuyruğu ve gözleri dikip büyülenirim. Akrep yanım bastırır ve karanlığa elimde ışıkla girerim. En çok bu korkusuz halimi severim.

Cesaretim. İnsan olma halimizi, içimizin kapalı tutmak istediğimiz odalarını, gizlice akıttığımız gözyaşlarımız ile yüzleşebilme cesaretimizi severim.
Sığ sularda yüzmektense derinleri sevenim. Diğerlerinin derinliklerini keşfetmeyi sevenim.

Gezginim, plansızım, içime bir merak düşmeyegörsün, her şeyimi bırakıp oraya gitmek için yola çıkabilirim. Çıkmadan hayatı kendime zehir de edebilirim, zor çünkü valiz hazırlamak. Bu yüzden benimki hep kapının yanında.

Kız kardeşliğe, kalpten bağlı olanım. O çember çok besleyici ve şefkatli.

Gölge yanlarını da aydınlığa çıkardıkları kadar sevenim, onları anlamaya çalışanım. Tehlikeden korkmam ama gölge yanı yokmuş gibi durandan biraz korkarım.

Ne bilirsem bileyim, cebinde bir ihtimal olarak ‘hayatın anlamı 42’ ve “Elveda ve bütün balıklar için teşekkürler” cümlesini tutanım. Bildiğimi sandığım her şey yok olursa, ki en bilgelerden biri zaten bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim diyerek bize sufleyi zamanın en başında vermiş, onlar lazım olur çünkü.

Gerçeği arayanım, karşısındakinde sadece gerçeğe dokunmak isteyenim.
Yine de her bulduğumda “Gerçeği buldum” değil “Bir gerçek buldum” demeyi isteyenim.

Tam da böyleyim diyecekken, kim bilir bunların tam tersi de bir bakış açısında tamamen doğrudur diyebilecek olanım.

Dilerim bir gün şu cümlelerle ve büyük bir huzurla, bu rolüme veda edeceğim:
“Hiçbir şey ummuyorum.
Hiçbir şeyden korkmuyorum.
Artık özgürüm.” (Kazancakis)

Ben şimdilik böyleyim, sen nasılsın?