Bir Denizin Kıyısında…

Bu sabah oldukça erken bir saatte uyandım, hava hala aydınlanmamıştı. Gece başlamak için elime alıp uyuyakaldığım Şimdi’nin Gücü yatağımdaydı. Alıp birkaç sayfa okudum. En son hatırladığım cümleler, tamamen katıldığım “sadece sizdeki bilgiyi uyandıracak bu cümleler, zaten biliyorsunuz, hatırlayacaksınız” oldu. Derken yeniden uykuya daldım. Theta frekansının neredeyse deltaya varmak üzere olduğu ama hala kısmen bilinçli olduğum o noktada, farklı bir boyutta, yine bir deniz kenarında önce sadece ayaklarımı gördüm. “Nasıl bu kadar gerçeksin?” diyebildim. Oradaydım. Oturuyordum. Üzerimde sanki gri keten ve sade bir pijama, bir kumsalda bağdaş kurmuş halde. Yanımda tek bir eşyam yok, koca sahilde tek bir eşya… Kumsal benim… Başka kimse de yok. Deniz benim değil. Deniz kolektifin…Her şey çok sakin, çok dingin… Gösterişsiz ama her zaman iç açan, lightroom filtreleri gibi renkler. Bir dalga geliyor, minicik bir şey bırakıyor sahile. Gidip alsam mı diyorum. Bir şey var bakmam gereken. Yeni bir dalga geliyor. O bıraktığını alıyor bir öncekinin. Geç kaldım gidip bakmak için. Neyse, gitti zaten diyorum. Dört beş dalga daha vuruyor sahile. Yeniden geliyor o minik hediye. Bu kıyı sensin diyor bir ses. Bu kumsal senin. Burası senin evin. Eşim nerede diye düşünüyorum bir anlığına. Kardeşlerim nerede. Sevdiklerim… Kimse yok, diyor ses. Onlar sen değilsin. Sen bir kumsalda, kendi evindeki diğerleri gibi, onları misafir eden, onları seven, saygı gösterensin. Ama sen sadece sensin. Onlar değil. Müthiş bir özgürlük hissediyorum denize bakarken. Bu duygu hiç canımı yakmadı diyorum. Müthiş bir rahatlama verdi aksine.  Bedenimi belki ilk kez gerçekten hissediyorum. Dimdik, güçlü, neredeyse bir kıyıyı baştan sona koşacak kadar atik. Kalkıp kıyıya gidiyorum hediyemi almaya… O hediyenin dünya boyutunda bir sorun olduğunu anlıyorum. Hediyem çözmem gereken bir sorun mu diyorum şaşkınlıkla. Yanlış olan hediye ve sorun anlayışın, yanıtı geliyor. Bakakalıyorum yerdeki çöpe. Çözünce ne olacak diye soruyorum. Tekamül diyeceksin adına, denizin olduğu kadar senin de ihtiyacın var bu deneyime yanıtını veriyor. Bu denizde herkes için bir şeyler var, diyor ses. Sen biraz fazlasına ve ağırına talip oldun doğarken, biliyorsun, diyor. Biliyorum diyorum. Hocam görüşmemizde, kolektiften aldığım etkiyi anlatıp kısaca bunlar çok fena demişti. Çok zor bir karmik yük. Gözlerimde yaşlarla dayanamayıp “Ben bunu neden kendime yapmışım? Neden kolektifin karmasının en istemediğim yerleri alıp gelmişim?” dediğimde ise şunu söylemişti. “İşte bu biraz ruhun ukalalığı Yelizcim. Ben yaparım, ben onu da hallederim diyen ruhun kendine güveni.” Ne korkuyla ne hayretle bakıyorum denize. Sadece kabulleniş ve saygıyla. Biliyorum, denizin yükü hepimizden ağır. Denizin temizlenmesi şart. Tamam diyorum, talibim payıma düşene. Bazen insanlar vuracak kıyıya diyor o ses. Daha önce vuranlar onlar mıydı diyorum gülümseyerek. Hiçbirini senin sanma. Sen çözdüğünde deniz geri alacak onları da. Sadece saygıyla başımı eğiyorum. Bazen dinleneceksin, bunu sakın unutma diyor. Dinlenmeyi sakın unutma. Ve kendi kıyında kalmayı. Misafir etmeyi, kucak açmayı ve bırakmayı sonrasında. Arada onlara misafir olmayı, ama merkezinde kalarak misafir olmayı. Sen sadece sensin. Sen kendi merkezinsin. Denize bakıyorum. Öyle sonsuz. Kim bilir neyi saklıyor içinde? Kim bilir kimler için neleri var… Kendimi onun kadar güçlü hissediyorum bakarken. Bu özgürlük duygusu, anlamlardan arınmış hafifleme, meğer tek ihtiyacım olanmış… Ya unutursam diyorum. Unutmayacaksın, sana bir şiir gönderdim unutmaman için ve biliyorum ki hep aklında diyor. İçimden her gün istemsizce birkaç kelimesini tekrar ettiğim ve bunu neden yaptığımı bilmediğim o şiiri söylüyor: “Sakince dur. Bulunduğun yer her neresiyse o yer, “burada”dır. Güçlü bir yabancı gibi düşün onu,  Tanımak ve tanınmak için izin iste.  Az ilerindeki ağaçlar, yanındaki çalılar kaybolmuş değil.  Orman nefes alıyor,  Dinle.  Cevap verir. “Bu yeri senin çevrene kurdum.” Eğer terk edersen “burada” diyerek yeniden gelebilirsin.  Bir karga için her bir ağaç farklıdır.  Bir çalıkuşu için her bir dal farklıdır.  Eğer sen, ağaç ve dalın varoluşlarını yitirmişsen, Kesinlikle kayıpsın.  Sakince dur.  Orman senin nerede olduğunu bilir.  Seni bulmasına izin ver.” David Wagoner Deniz benim nerede olduğumu hep biliyor diyorum, şükürle. Burada diyerek merkezine dönebilirsin, biliyorsun, diyor. Gözümü açıyorum. Derin bir nefes alıyorum. Aklıma uzun zamandır elimde tuttuğum bir dalganın hediyesi geliyor. Şimdi çözme zamanıdır belki de diyorum. Gün başlıyor. Burada, buradayım…

  1. Fazilet diyor ki:

    Aynı gün 21 Aralık da tam olarak böyle hissettim… ben önce ben olmak istiyorum. SiZim yardımınıza çok ihtiyacım var. Fazilet Yılık Günday Konya

  2. Pingback: Theta Healing: 28- Derin Kazılardan…

  3. Nurşah diyor ki:

    Canım Yeliz,

    Her kelimesini hayranlıkla okudum, kalbimde bir yerlere dokundu. Yazdıklarıyla şifa olabiliyormuş insan, okuduğumda şifa buldum. Yazdığın her kelime için teşekkür ederim, varlığın için teşekkür ederim, bana varlığımı hatırlattığın için teşekkür ederim.

    Sevgilerimle.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.