Her şeyin çok gürültülü olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Büyük aşklar, büyük işler, büyük sürprizler, büyük gösterimler…
Bu dünyanın içinde de, daha önce hiç bu denli içini anlamaya, ona bakmaya yakın halde olmamıştık.
Sanırım, bu ikisinin aynı döneme denk gelmesinden sebep, bu da çok gürültülü oluyor.
Örneğin, izlediğim videolardan sebep, yogayı çok başka konumlandırmışım zihnimde.
Bu denli içe dönülen bir yol, nasıl bu denli gürültülü ve sosyal olmuş anlamamış zihnim.
Sadece yoga değil, içinde olduğum çalışmalarda da rastladığım şeyler bunlar.
Bu denli gürültülü bir dünyada, içe dönüğümüz an bile çok gürültülü. Hatta belki her telden ayrı ve fazla eğitimli.
Mütevazilik, kibir, birlik duygusu, ego ahenksiz dans halinde.
Bu sabah, bir arkadaşımla sohbet ettik.
“İnsan bir noktadan sonra nerede duracağını kestiremiyor ve aşırı düzeltmeye gidebiliyor.” dedi.
Ben de ona çözüm bulmak isteyen benliğimizden bahsettim.
Bir yanımınız, her şeyi çözülecek bir sorun gibi algılıyor.
Ve ruhsal çalışmalara yöneliyor.
İşe yaramalı, Yaradan teyidini vermeli diye bekliyor.
Öte yandan, biz de her şey bir hizmette diye anlatıyoruz, haksız da değil.
Ancak, geçen seminer sonunda yazdığım yazı aklıma düşüyor.
“Yaralarınızın kabuklarıyla da çok fazla oynamayın.”
Karşımızda bir matematik problemi yok.
Yaşanacak bir hayat, gülünecek anlar, mutlulukla geçecek günler ve yaslar, ölüm noktaları, gözyaşları, ayrılıklar da var.
Bu gürültülü dünya içinde, içe dönme yolumuz, her şey düzeltilmeli anlayışını içerdiğinde, biz neyi düzeltiyoruz? Yaradan’ı mı? Daha fazla meditasyonla ve çalışmayla üstelik? Ya da her çalışma ile kendini daha da sorunlu ve umutsuz vaka gibi hisseden bir parçamızı mı?
Yolu daha kolay, keyifli yürüme niyeti, hayatın bize gerçek derinliği ve açılımı sağlayan o noktalarını, ayrılıkları, ölümü, yası yok saymayı içermemeli. Kabuk ve yara insan olmanın bir parçasıdır.
Yani belki, insan yanımız gücenir sonra. 🙄🤭
Sevgiyle…