Bildiğimiz, Unuttuğumuz, Sonra Yeniden Hatırladıklarımız Üzerine…

Bugün tarihlerden 16 ekim saat 23:29. Bu yazıyı şimdi yazıyorum ama çok daha sonra paylaşacağım. Beklediğim bir şey var. Vaktiniz var mı? Buyrun öyleyse, size biraz hikayemi anlatayım… I. 5-6 yaşlarında olmalıydım. Belki biraz daha büyüğüm. Hatırladığım şey, temizlik yapan anneme kendimce yardım ettiğim. Elimde bir toz bezi, evde seramik biblolar var oldukça büyükler. Onların tozunu alıyorum oynarcasına. O an anneme şöyle diyorum. “-Anne bunları yapanlara ne denir? -Seramikçi denir kızım. -Ben ileride bunları yapıp satan kişi olacağım. İnsanlar bana gelecek, para verecek ve ben de elimle yaptıklarımı onlara vereceğim. Onlar da evlerine götürecekler.” Ne olacaksın sorusuna artık seramikçi diyorum. Bu anı sonrasında elbette unutuluyor. Zaman makinemi biraz daha ilerletiyorum. II. Ortaokuldayım. Çocukluğumu yan yana geçirdiğim, halam evleniyor. Hayatımın belki ilk kalp ağrısı ve travması. Çeyizinin gittiği gün, üzüntüden canım yanıyor. Kimseye bir şey diyemiyorum. Annem mutfakta hamur yoğuruyor. Bana da hamur verir misin halam için bir şey yapacağım, diyorum. Bana da hamur hazırlıyor. İlk kez ellerimle bir şey yapacağım. Odaya gidip saatlerce uğraşıp kendimce bir biblo yapıyorum. Çocuk imkanlarımla yapabileceğim tek şey hamurdan bir biblo. Ve onda benim yaptığımdan çok daha güzelleri, müziklileri, porselenleri, balık tutanları, dans edenleri var. III. Ortaokul bitti. Güzel Sanatlar Lisesi’nin resim sınavına giriyorum. En yakın arkadaşım Tuğçe de girecek, okullarımız ayrılmasın resim okuyalım diye. Yoksa bir kariyer planımız yok. Ama sanatla ilgili bir şey okumalıyız sanki. İç mimar olsak ne güzel olur. Neyse ki ikimiz de kazanamıyoruz. Belirgin iki yeteneğim var, resim onlardan biri kesinlikle değil. Öğretmenlerin duvarlara astığı ve tam puan verdiği kompozisyonlar yazıyorum ve sunuculuk yapıyorum. Ortaokul ve lise hayatım boyunca, tüm edebiyat öğretmenlerim meslek olarak yazmamı ve konuşmamı öğütlüyor. Hatta birinden yıllar sonra sokağın ortasında azar yiyorum. “Ben neden hala senin sesini bir radyoda duymuyorum? Neden bir kitap kapağında hala adını görmedim!” IV. Üniversite sınavına hazırlandığım yıldayım. Odamda sabah akşam test çözüyorum. Sağ yanımda bir kasetçalar. Bir kaset sürekli çalan, Yeni Türkü tabii ki ve bir de pembe bir cd. Çok sevdiğim biri hediye etmiş o dönem. Ezginin Günlüğü, hala çok sevdiğim “Her şey yolunda” albümü. İkisi sürekli peşi sıra dönüyor. Gözlerimi her kapattığımda, İstanbul’dayım. Psikoloji okuyorum. Yeditepe İstanbul’dan öğrendiğim o semtte, Balat’ta bir evde kalıyorum. Başka türlü bir şey benim istediğim… V. Üniversite 3. sınıftayım. İstanbul’a gitmedim, İzmir’deyim. Bahar şenlikleri dönemi. O dönem ticaret fikirleri uçuşuyor yaratıcı zihinlerimizde en yakın arkadaşım Banu ile. Bir gün çok başarılı olacağız, öyle böyle değil. İlk girişimimiz, takı yapmak ve İzmir’in midyecilerini dolaşıp biri ile anlaşıp biranın su gibi içildiği şenlik konserlerinde midye satmak. Kemeraltı’nda balık halinde, Hüseyin diye genç bir çocukla anlaşıyoruz. Bize yüzlerce midye getiriyor. Biz de satıyoruz. Bir gün, gecesinde okula Ezginin Günlüğü gelecek. Bizim stant açtığımız fakülteye değil de Eğitim Fakültesi’ne. Biz de stantı toplayıp konserine gideceğiz. İnceden bir yağmur başlıyor. Tam o esnada, tezgahta azıcık midye kalmışken, apar topar toplanıyoruz. Birkaç adam geliyor. “Midye alabilir miyiz?” diyorlar. Biz konsere gideceğiz, soru mu bu kızıyorum içimden sadece bacaklarını gördüğüm adamlara. “Tabii, şu kadar.” hızlıca hesaplıyorum. Adam bozuk para arıyor, aramayın tamam demiyorum. O an kafam akşamki konserde ve biten midyelerde. O esnada Banu kafasını kaldırıyor ve “Aaa siz siz…” Ben de kafamı kaldırıyorum “Aaa siz” diyorum. Adam gülerek “Evet ben” diyor. Siz Hüsnü Arkan’sınız diyemiyoruz. Diyemediğimiz gibi ben hala bozukluk aramasına müsaade ediyorum. Konserinize gelecektik, diyoruz. Banu her zaman benden daha cesur. “Bizim için bir şarkı söyler misiniz bu gece?” diyor. Tabii diyorlar, midyeci kızlar için bir şarkı söyleriz. 🙂 O akşam konserin ortalarından biraz sonra, umudumuzu yitirip evlere gitmek üzereyken, bir anons geliyor. “Sıradaki şarkımız midyeci kızlar için…” Çığlık atıp zıplıyoruz kalabalıkta. İlk kez duyduğumuz bir şarkılarını söylüyorlar. İsmi ise Rüya… Bu şarkıyı, hayatımın sonrasında da, hiçbir yerde duymuyorum. Gizli şarkı adeta. Arada açıp dinliyorum sadece. “Bir kuş uçar gökyüzünde süzülür Bir çocuk bütün oyunlara yazılır Bir gül kokar tüm çicekler ezilir Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir.” VI. Sonunda İstanbul’a geldim. Bir şirkette çalışıyorum. Her şey güzel olması gerekirken ve ilk başta öyleyken, birden tükenmekte olduğumu hissediyorum. Yaptığım ve sevdiğim iş, beni artık tüketiyor. Ve her isyanımda şu cümleyi söylüyorum. “Neden sözel bir alan seçtim ki? Zamanımı alan işlerin çoğunluğu soyut. Keşke yaptığım işin sonucunu elimde tutabilseydim. Bitince, işte sonuç bu, hadi eleştirin, dediğinizi yaptım işte ispatı da elimde diyebilseydim. Beni tüketen saatler süren toplantı ve iş yükü yerine, elimde sonucu tutabilmek isterdim.” VII. Kurumsal hayatı bırakalı birkaç yıl olmuş. Bir gece yine sabahlayarak çalışıyorum. Kurumsal hayatta da bazen sabaha kadar çalışırdım. Tek farkla, onun maddi karşılığı belirgindi. Yaptığım şey fedakarlık ve küçük beklentiler içeriyor. Bu kısmı düşünmemeye çalışıyorum. Ertesi gün kargoya yetişecek figürler yapıyorum şeker hamurundan. Şeker hamurundan karakterli figür yapıp satan neredeyse tek kişiyim. Bu doğal olarak oluştu, kararım değildi. Nasıl aklıma geldi de yaptım hiç bilmiyorum. Ama ben bir gece mutsuzluktan elimde şeker hamuru ile oynarken, bir kitap kurdu yapmıştım. Ertesi gün de Sinem, onlardan 100’e yakın sayıda sipariş vermişti Kitap Ağacı için. Figür satmak o gün başladı. Karakter yaratma deneyimim o gün başladı. (Hayatımdaki rolünü görüyor musun Sinem?) Fark yarattığım için gururluyum. Hikayeler yaratmaktan mutluyum. Tam o esnada, bir şeyi anımsıyorum belli belirsiz. Bir çocukluk anısı. “Ben ileride bunları yapıp satan kişi olacağım. İnsanlar bana gelecek, para verecek ve ben de elimle yaptıklarımı onlara vereceğim. Onlar da evlerine götürecekler.” Nefesim kesiliyor. Nefesim kesiliyor. Gözlerim dolu dolu kalıyorum. İçinde bulunduğum anın kutsallığını idrak ediyorum. Çocuktum ve ne yapmam gerektiğini biliyordum, hatırlıyordum elbette! Sonradan unutan diğer bütün çocuklar gibi! Ve kendime bir gün bir çocuğum olduğunda, o büyürken hatırladıklarını kaçırmamak için elimden not defterini eksik etmeyeceğim, diyorum. VIII. Biraz daha zaman geçiyor. Daha pek yaygın değilken, bir gece seramikten bir şeyler görüyorum internette. Kendimle ilgili keşfettiğim en önemli şey şu. Yeteneklerime uyan güzel bir şey gördüğümde, kalbime bir iletken yerleşiyor. Biri daimi olarak oradan elektrik veriyor. Yap, yap, yap… diye. Ben seramikçi olacağım, diyorum eşime ve arkadaşlarıma. Eşim, benim değişen kariyer planlarıma en kolay adapte olan insan. Tabii diyor. Zor, saçmalama, pastacılıkta iyisin, yapma, ne alaka… başkalarından uçuşuyor. Birkaç gün sonra süreci içime gömüp erteliyorum. Bi dur Yeliz, bi dur! IX. 2016 yazı. Seramik planlarım hala zihnimde, bu sene kesin o eğitimi alacağım. Bir de Roma bileti aldık. Bu ikisini de sadece eşim biliyor. Bu kez gizemle hareket edeceğiz, sihri kaçmasın. İzmir’de biri bana fal bakıyor. İnandığımdan değil ama bir şeyler duymak istiyorum herkes gibi. Bana çok yakında İtalya’ya gideceğimi söylüyor. Önceki hayatlarından birinde ismin Eleanore’du ve bir seramik sanatçısıydın. Gittiğinde hatırlacaksın ve o özel bilgiler sana geri gelecek, diyor. Aksilik oluyor İtalya gezimizi iptal ediyoruz. Seramik kursu resim sınavı ile Mimar Sinan mezunlarını alıyor, kazanamıyorum. Hayatımın ikinci resim başarısızlığı. Az daha Eleanore Yeliz mi diyecektim kendime? Fala inanmış mıydım? Öyleyse neden kaderime uymadığımı düşünüp üzülüyorum? (Not: Theta Healing sonrası, şakasına da olsa fal baktırmamaya çalışıyorum. Biliyorum, bazen tek duymak istediğimiz birkaç güzel cümle. Bazen o denli karanlık gelecek gözümüzde. Doğruluğunu, yanlışlığını, inanmayı tartışmıyorum. Size her söylenen olasılıkta, içselleştirmeniz durumunda diğer olasılık kapılarınızın kapandığını bilmek ister misiniz? Sonsuz olasılıkların içinden, gerçekleşmesi için bir tanesine odaklanmak ve o koşul oluşmadığında diğerlerinden de olmak… ) X. Theta Healing eğitimimin son günü. Bir konu hakkında çalışma yaparken konu bir kök inancıma çarpıyor. Ve birden bazı zamanlar kendime sorduğum o soruyu soruyorum. Yüksek benliğime danışıyoruz. “Hayat amacım ne? Ya ben onu ararken ondan ayrıldıysam? Bazen, tüm bu sürecin, eğitim aldığım başarılı olduğum işi bırakıp yeni ve zor bir yol seçmemin hata olduğunu düşünmedim değil.” “Her şey planlandığı gibi gidiyor. Biraz daha kurumsal hayatta kalabilirdi, ama eninde sonunda ayrılacaktı. Yolu o değildi ama o deneyime ihtiyacı vardı. Yolu pastacılık da değil, geçtiği yoldan geçeceklere yol göstermek, şifacılık. Ama hiçbir zaman eliyle bir şey yapmayı bırakmamalı. Bu onun kendini bulduğu, dünyaya bağlandığı ve rahatladığı alan.” XI. Birkaç hafta öncesi, internette dolaşırken bir ilan gördüm. Seramik kursu. Sayfayı kapatacakken, durdum ve neden mail göndermiyorum, dedim. Hiç kontenjan kalmamış. Öyle üzgünüm ki hemen aradım, karşı taraf “Ümit vermek istemem ama, çok düşük ihtimalle olur da kurstan biri ayrılırsa yerine başlamak için isim yazdıranlardan yedeklerden olmak ister misiniz?” dedi.  Telefonumu bırakıp konuyu theta healingle benim ve bütünün hayrına ise iyi bir vesile ile bir mucize olsun, diyerek noktaladım. O an biliyorum ki, evrendeki tüm iyicil güçler benim için harekete geçti. Ve bir hafta sonra telefonum çaldı. “Bir kişi ayrıldı, yerine başlamak ister misiniz?” Daha ilgincini kursun ikinci haftası öğrendim. O listede yalnız değilmişim, yedeklere ismini yazdıran o kadar çok kişi olmuş ki!  🙂 XII. Geçtiğimiz salı, tam da jüpiterin akrep burcuna (güneş burcuma) geçtiği o gün eski bir medrese avlusunda heyecanlı bir telaşla oturuyordum. O gün ve sonrasındaki salılarda en az 4.5 saatim oraya ulaşmak için yolda geçecek. Önemi yok. Hocamla tanıştığım anda, arkadan bir müzik çalmaya başladı. Neredeyse duyduklarıma konsantre olamayacağım kadar uzaklara götürdü beni. “Bir kuş uçar gökyüzünde süzülür Bir çocuk bütün oyunlara yazılır…” Gülümsedim. *** Bu yazı, gelirken hatırladığımız ama çocukluktan yetişkinliğe geçişte kaybettiğimiz planlar üzerineydi. İçimizin bir yanı biliyor. Yaz diyen o yanım, yap diyen, korkma, bırak şu işi, hadi yık bu kağıttan kuleyi yenisine geç… Bunlar sadece deneyim, bu gezegen sadece bir deneyim yeri, fazla ciddiye alıp giderken pişman olanlardan olma. O biliyor, her şeyi bildiğini iddia eden yanımız ise, bu dünyaya uyum sağlamamız için verilmiş olsa gerek. Bizi toplumun asgari standartlarında tutmak ve izole etmemek için. Bir sır: Onun da varlığı köklenmemiz için değerli ancak, bence o hiçbir şey bilmiyor! Ve şimdi bir bak çevrene, kaç insanı tamamen bu parça yönetiyor. Kaç insan bu parçanın belirleyicileriyle konuşuyor… Bir de düşleyen yanımız var. O çok güçlü, herkesin, her şeyin çok ama çok ötesinde. Sihirli. Cazibeli. Bu parça, her şeyi hatırlayanla iş birliği yaptığında, sanırım o kutsal soru yanıtını buluyor. Ben bu dünyaya ne yapmaya geldim? Bir seramik sanatçısı olmam gerekmiyor. Kim bilir belki birkaç ay sonra denemiş ve artık istememiş biri olarak bırakabilirim de. Hayır, bunun gerçekten bir önemi yok. Varlığımın diğer parçalarını da tanıyorum çünkü. Şifa vermek isteyen parçam benimle, eliyle yaratmak isteyen parçam benimle, yazmak isteyen ve dünyayı gezmek isteyen parçam benimle… Ben sadece şunu yaparım dediğimizde, onlarca parçamıza kendini tanıtma hakkını vermiyoruz. Şimdi bunu öğreniyorum ve deneyimliyorum diyerek, akışa bırakmak en doğrusu gibi geliyor bana. Ama o an bu müziği dinlerken sadece 2 dakika gibi bir sürede, tam 2 saatte yazdığım bu yazının tüm detaylarını düşündüm. Saçmalık diyecek, okumayacak yüzlerce insan tanıyorum. Bir kısmı da buna rağmen sevdiğim kişiler. Ama sonuna kadar okuyacak birkaç kişi olduğunu, isimlerini bilmesem de varlıklarının nasıl hissedildiğini, onların şu anda kendilerini nasıl hissettiklerini, neyin eksikliğini çektiklerini ya da neyi tamamlamaya çalıştıklarını biliyorum, kendimden. Ve yıllar sonra bir gün bu yazıyla karşılaşıp kendinden bir parça bulup sonra sizi nasıl bu kadar geç keşfettim diyecek olanlar da var. İçimin bir yerinde hepsini tanıyorum sanki. Yazı ve şarkı, önce kendim sonra sizler için. Yaşasın biz kelebekgiller…

Biterken 17.10.2017 geceyarısı 02:05

  1. Elvan diyor ki:

    Sabah yazını 12de paylaşacağını okudum, akşam yeni yazıyı okurum diye sevindim. Sonra kendim bloguma birşeyler yazarken bir baktım saat 12 olmuş… hemen geldim, tek solukta okudum her zaman ki gibi ve sanki sadece benim için yazmışsın gibi hissettim, sanki bana hadi elvan diyormussun gibi… bugün kendi blogumdaki yazımı bitirdigim gibi bitiriyorum… kim bilir belki bir gün… teşekkürler yeliz

  2. Buğçe diyor ki:

    Yalnız olmadığımı hissettiriyorsun bana… Kaleminde şifalı ☺ Annem beni numune çocuğum diye sever hep ama artık numune olmadığımı biliyorum. Teşekkürler Yeliz Abla ❤

    • Yeliz diyor ki:

      Ben teşekkür ederim Buğçe’cim, annen de ayrı tatlıymış 🙂 Şifası aksın bulsun ihtiyacı olan herkesi o kalemin 🙂 Kocaman sevgiler sana…

  3. Ayfer diyor ki:

    Sen iyi ki bu dünyaya gelmişsin Yeliz, keşke herkes dünyaya ne amaçla geldiğini sorgulasa ve cevabını bulabilse.. bizse egolari ile yönetilen beta dalgasında bir ömür geçiren zavallılar..

    • Yeliz diyor ki:

      Lütfen öyle deme kendine, beta da gün içinde hepimizin titreşimine katkı olduğu bir frekans. Ama kişinin kendisine dönük çabasıyla zaman geçtikçe diğer dalgalar da önünde açılmaya ve ilhamı karşılamaya başlıyor 🙂
      Çok teşekkür ederim, sevgiler yürekten…

  4. Neslihan diyor ki:

    Yine bol ışıklı ve ihtiyacı olana yağmur getiren bir yazı olmuş, kendinden… Daha nicelerine şifa ve ışık olman dileğimle… Sen yaz, çünkü o birkaç kişi! hep okuyor, sonuna kadar…

  5. mizraki diyor ki:

    Bir solukta okudum yine ve cümlelerde kendimi buldum, yaşam amacımı bulmanın mümkün olduğunu biliyorum 🙂 işaretlere de inanıyorum. Hep ilham oluyorsunuz, theta defterime bir not düşüldü hemen; “çocukken neler yapıyordun sor bakalım kendine, hatırla!”
    Sevgiyle kalın.

  6. Berrin diyor ki:

    Daha önce yazdıgim yorumu göndermeyi başaramamisim.Yeniden yaziyorum.Ruh kızkardeşim benim.Seramiklerin de pastalarin kadar mükemmel.Ama hep yaz sen.Küçük mucizelerin yaraticisi olmaya devam et.?

    • Yeliz diyor ki:

      Ah çok teşekkür ederim 🙂 Nasıl güzel bir sesleniş ve dilerim seramikte de pastadaki gibi başarılı olurum. İlk başlar her zaman biraz zor 🙂

    • Yeliz diyor ki:

      Hatırlamanıza çok sevindim. Hatırlayarak dönüşecek ve iyileşeceğiz.
      Size de hatırladıklarınızı takip etme cesareti dilerim.
      Sevgiyle…

  7. Sinem diyor ki:

    Bugun Yeditepe Istabul’u tekrar mi izlesem diye dusunurken yazinizda gormek tebessum ettirdi 🙂 Seramik yapma istegi hep sizinleymis ,evrilmis yeni yollardan gecmis ve hayata gecmek icin bu yaslarinizi secmis .Yine ilgiyle okudugum bir yazi oldu :))

  8. Gamze diyor ki:

    Yazdıklarını okurken küçük akıntılı bir suyun içindeki çakıl taşlarının sesini duydum ve kulağımda hafiften bir müzik vardı???? bu nasıl huzurlu ve şifalı bir yazı

  9. Gülsüm diyor ki:

    Şu gibi aktı cümleler gözlerimin önünde en sonunda sana sımsıkı sarıldım hayatımda olduğun için hayatında olduğum için şükrettim ❤ çok çok güzeldi neleri hatırlattın bana bilsen… çocukluğumla uyuyacağım bu gece … sen hep yaz…

    • Yeliz diyor ki:

      Ben o çocuğun hayallerini nasıl gerçekleştirdiğini, rüyaları, sembolleri nasıl takip ettiğini biliyorum. Ve onun o çılgın çocuk yanını çok seviyorum.
      Ben de sana sımsıkı sarıldım canım kontesim…

  10. Hümeyra diyor ki:

    Tek olmadığımı hissediyorum. Ve elaounure ! Bu ismi bir kaç sene önce rüyamda görmüştüm ama başka bir vesile ile başka bir sebep için hiç unutmam bu ismi. Hayatımın neresinde diye aradım bu ismi. Tevafuk bu mu? Nasıl?.. nasıl etki ediceksin hayatıma bilmiyorum ama daha önce karşılaştığımız kesin… ?

  11. hulka68 diyor ki:

    Yelizcim çok garip geçmişe götürdün beni. ve bu evrende sanki sırlarımızı çözmeye gelmişiz gibi her zaman hissederdim. şimdi daha gizemli buldum sayende kendimi. seni seviyorum ablacım. bende artık şu betadan sıkılmıştım. nasıl yapalım yanınıza gelmek lazım…:)

    • Yeliz diyor ki:

      Bence de onun için buradayız Hülya ablacım ve biz evren kadar gizemliyiz aslında 🙂 Ben de seni, varlığını seviyorum çok.
      En kısa zamanda görüşmek dileğiyle…

  12. Gönül diyor ki:

    Bugün tekrardan yazilarini okudum…ve huzur buldum.Benimde yetenegim ellerimde ?Bu egitimi alsam mi diye düşündüm bugün…kendi varlığım için ?teşekkürler altın kalpli ?

  13. hüsniç 58 diyor ki:

    aldın uçurdun beni taaaaaaa….çoçukluğuma gözlerim dolarak okudum çünkü bizim hiç hayallerimiz olmadı olamadı şimdi özgürlüğümü farkettirdin be kelebek..

    • Yeliz diyor ki:

      Hüsniye teyzecim, nasıl tatlısın sen. Çok teşekkür ederim güzel yorumun için. Ne mutlu bana, o duyguyu yaşatabildiysem. Çok sevindim, hayalsiz kalmayalım bu hayatta hiç. Çünkü, ne düşlersek onu yaşıyoruz.
      Ellerinden öperim. Sevgiyle…

  14. Pelin Ali N Aksan diyor ki:

    Günaydın Yelizim bu sabah çok erken uyandım aklıma sen düştün dedimki Yelizle 8 sene once tanışmasaydık ben şimdi theta nedir bilmiyordum.Sonra yazını okudum?Bu sabah biraz 7.seviyeye çıkmakta zorlandım nedense sonra dedimki içimden advance eğitimini yelizden alıcam ve bütün şüphelerim çözülecek ilk advance oğrencin olmaya niyet ettim oldu oldu oldu?

    • Yeliz diyor ki:

      Ben de niyet ettim, bence ilk advanced öğrencim olacaksın 🙂 Yarın şu Adana programını netleştireyim de konuşalım.
      Ayrıca onure oldum, kocaman sarılırım!
      Oldu, oldu, oldu…

  15. gulden ozdikmen diyor ki:

    yazilarda kendini bulan parcayim ben.. ne yazsam az gelecek sanki cok seviyorum uslubunu, yasamindaki akisi okumayi, okuduktan sonra yasamima farkli ve arayan gozlerle bakmayi ? iyi ki taniyorum seni, iyi ki rehbersin bana..

    • Yeliz diyor ki:

      Ben de senin yorumlarını okumayı çok seviyorum. Bu sevgi karşılıklı 🙂
      Çok teşekkür ederim ve öperim özlemle! İyi kilerden bir demetle… Sevgiler…

  16. Müge diyor ki:

    Daha eski eski yazılarınızı okurdum..Tekrar biri göz atmak için seçtiğim yazı benim için nasıl bir tevafuktur..Umarım aldığım işaretleri uygulayabiliriz..Bütünün en yüksek hayrına .!

  17. Sinem diyor ki:

    Hani demiştin ya birbirimize hatırlatmak için gelmişiz bu hayatımıza ve ben öylesine itiliyorum ki sana bazen nedensiz. Sonrasında hep bir nedeni olduğu çıkıyor ortaya. Ya ben için ya da sen. Yalnız öğrendim ki kim ya da ne için olursa olsun bize iyi gelen çok şey var bizde. İyi ki varsın Yeliz ??

  18. Pingback: İçine Akan Gözyaşlarının Heykeli

  19. Sedef diyor ki:

    Sonuna kadar ve nefessiz okudum… ve evet çok geç keşfetmişim aslında ama hiçte geç değil belki tam zamanı bilmiyorum… sanki herşeye yeni başlıyorum… ve sondaki müzik… sizi çok seviyorum… ❤

  20. Pingback: Kırmızı Ayakkabı

  21. Beyza Gök diyor ki:

    Yeliz ve şifalı hikayeleri 😍
    Yine blogundaki ilhamlı hikayelere daldım ard arda akip gidiyorum ben de onlarla.
    Okunduğunu bilmenin sana iyi geleceği bir an yaşıyorsundur belki suan tam da.
    Bil istedim ve iyi gelsin istedim.💜
    Aktığın yolla kolektife yeni ve güzel olasılıklar açıp bizi de dahil edeceğin daha nice güzel yolculuklarin olsun. Biliyorsun benden hep sana sevgiler.🌻

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.