Sakız’ın Hikayesi… &3

Nerde kalmıştık? Size  Sakız’ın köylerini anlatacaktım. Sakız adasında ziyaret ettiğim köyleri birkaç başlıkla sıralayayım. Öncelikle köyler, güney ve kuzey olarak iki ayrı bölgede. Kuzey, güney kadar tercih edilmiyor. Bir nedeni, güneydeki köylerin bence daha masalsı olması, diğeri ise kuzeye giden yolların bir miktar deniz manzarası eşliğinde uçurum olması da olabilir. Ama abartmamak gerekirse, ülkemizdeki güney sahillerinin yollarından bir farkı yok. Tek farkı, biliyorsunuz Yunanistan, İspanya, İtalya gibi ülkelerde küçük yol kilisecikleri var. Bunlardan birini gördüğümüzde, dua edebiliriz. Anlamı, o bölgede birinin hayatını kaybetmesi demek.  Bir noktada kaza olduğunda, hayatını kaybeden kişinin ailesi onun anısına o bölgeye sembolik bir kilise maketi yaptırıyor. Bu genellikle, bir cam bölme içinde, o kişinin bir resmi, mum, incil ve birkaç eşyadan oluşuyor. Arada, kiliseciğin bakımından sorumlu kişi gelip onun mumunu değiştirip bakımını yapıyor. Yani aslında, hem o kişinin anısı yaşıyor, hem de ihtiyacı olan birileri bu vesile ile gelir elde ediyor. Ben Atina’nın orta yerinde bu kiliseciklerden birini gördüğümde çok şaşırmıştım. Bazısı oldukça bakımlı ve ilgi çekici olabiliyor. Benim gördüğüm de öyleydi, ama zaman geçtikçe o kadar çok gördüm ki ister istemez iyi ki bizim ülkemizde böyle bir gelenek yok diye düşündüm. Yollar, minik ibadethaneden geçilmezdi. Kaldığımız yer merkeze birkaç kilometre uzaklıktaki Daskalopetra’daydı. Yazım köylerle ilgili ama Homeros’u anmamak olmaz. Daskalo yunanca öğretmen demek, petra ise kaya. Öğretmen kayası, Homeros’a ithafen ziyaret edilen bir bölge. Rivayet o ki, Homeros bu kayanın çevresinde öğrencilerine eğitim verirmiş. Hadi köylerimize geçelim 🙂
  1. Laghada
Genellikle yatla yanaşılan, masmavi bir kıyısı olan Laghada. Huzurla, rahatlıkla yemek yiyebileceğiniz, sakin kıyı. Burada en iyi sayılabilecek yerlerden birinde, bir öğle yemeği molası verdik kardeşimle. Yunanistan’a gidiyorsanız, bir cümleyi her deniz ürünü siparişinizde iletin. “Çok pişmiş olsun.” Yarı pişmişliği bir yana ahtapotu ayrı kalamarı ayrı sevmedik. Doğru okudunuz, biz sevmedik. 🙂 Ama Lagada, sakin bir akşam yemeği, güzel bir deniz için seçilebilecek bir bölge. Nezih, kirletilmemiş bir bölge. Güney köylerine geçersek:
  1. Armolia
Seramik işçiliği ve minik atölyeleri ile ünlü Armolia. Buradan hediyelik seramikler alabilirsiniz. Seramikçilerin arkasında bulunan sakız ağaçlarını ziyaret edebilirsiniz. Güney köylerinden ilk ziyaretimizi ona gerçekleştirdik. Seramik dışında da çok fazla gezilecek bir noktası yok Armolia’nın. Ben seramiklere duyduğum derin sevgilerden ötürü, severek gezdim açık olan 3 dükkandan ikisini. Ancak, siz yazın giderseniz bütün dükkanları açık bulabilirsiniz. 2. Pirgi Pirgi’deki evler, duvarlarına yapılan sembol çizimleriyle oldukça masalsı. Gittiğimiz köyler arasında en çok Pirgi ve Mesta’yı sevdim. Her ikisinde de ortaçağ kalıntıları devam etmekte. Zaman sakin ve ağır işlemekte. Ben gezerken bir arkadaşım benimle paylaştı. Her bir sembolün bir nedeni ve açıklaması var. Balkonların altındaki çiçek motifi, sevgi ve aşkı temsil ederken; bu evden sevgi ve aşk eksik olmasın deniyormuş. Çark ise, para ve şansı temsil etmekteymiş. Zamanında korsanlar ve Türk saldırılarını bir miktar deneyimlediklerinden, evler çok iç içe adeta birbirine dayanak ve labirent gibiler. Hala, anahtarlar kapı üzerinde bırakılıyor Pirgi’de ve eşlerini kaybeden kadınlar siyah giyiniyor. Pirgi’ye mutlaka yolunuzu düşürün ve meydanında bir frappe yudumlayın bence. Unutmadan, Picasso ve Colombos da bu köye hayranmış zamanında. 3. Mesta Biz büyük perhizden sonra gittiğimizden Mesta gözümde her zaman bir kıyısında bir ailenin avluda mangal yaptığı, küçük çocukların üstüme kız kaçıran attıkları, az sayıda hanenin adeta sessizlikle yaşadıkları, daracık, güzel sokaklarıyla harika bir filmin içinde sürüklendiğimiz, masalsı ve çiçeksi kasaba olarak kalacak. Mesta’ya da gidin hatta ilk girişindeki minik bakkaldan peynir alın. Biz gittiğimizde ne yazık ki kapalıydı ve merkezden bir yerden ünlü mastelo peynirinden aldık. Hellimin daha güzel olanı diyerek özetleyebilirim. Eh bir de sakız ağaçlarıyla ilgili minik bir bilgi vermeden olmayacak. Sakız adasının en önemli geçim kaynağı sakız ağaçları. Biz bir sakızın toplanma süresini dinledik de inanın oldukça zahmetli bir iş olduğuna kanaat getirip uzaklaştık. Ama aklımdan çıkmayan bir hikaye ile. Sakız ağaçlarının geleceğini kooperatif ile güvence altına almış Yunanistan. Mesela sizin ağacınız var ve satmak istiyorsunuz, eğer bunu yasalara aykırı bir şekilde yaparsanız sakız ağaçlarınız elinizden alınabiliyormuş. Nitekim geçmişte cezası idammış, Osmanlı ise bu çok ağır bir ceza diyerek el kesmeye indirmiş cezasını. Tüm ağaç yetiştiricileri, ürünlerini kooperatife veriyorlar ve kilo başına belirlenen ücreti alıyorlar. Aynı zamanda, sakız ağacının bir kardeşi var. İsmi bildiğimiz fıstık ağacı. Dişisi, fıstık ağacıdır ve meyve verir. Erkeği meyve veremez ama olur da bedenine birkaç kesik atılırsa aynı kumdan rahatsız olan istiridye gibi o da sakız akıtmaya ve değerli bir şey sunmaya başlar. Sakız adası, vizeniz varsa ve Çeşme’ye kadar gittiyseniz bence bir ya da iki gününüzü ayırabileceğiniz bir ada. Alaçatı’da geçirilecek bir tatildense, daha sakin ve huzurlu bir hayatın pazarlama aracı değil de, hayatın kendisi olduğu bu köyleri tavsiye ederim. Ayrıca, daha detaylı paylaşımlar için sizi Instagram hesabımında sabitlenen Sakız adası storylerime alabilirim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.