Toplumsal Düş ve 100. Maymun Deneyi

Belki de en yaygın insan davranışı, istenmeyen bir olay, durum karşısında dışarıyı, diğerlerini, başkasını suçlamak. Dışarıda bir suçlu, bir alt edilmesi gereken olduğuna inanmak. Kolaydır, çünkü, bu tutum bizde sorumluluk hissi yaratmaz, kendini her daim haklı, kurban ve fakat güçlü hissettirir belki de. Şüphesiz, bir sürecin içinden geçiyoruz. Tedirginlikle, üzüntüyle, korkuyla ve hayal kırıklığıyla. Öte yandan, umut bir yerden baş gösteriyor hep. İlk tepki geçtiğinde, okuyanlara Tanrılar Okulu’nu hatırlatıyor. “Düş, var olan tek gerçektir.”* Nasıl bir ilgisi var demeyin. Nasıl basit bir söz değil mi? Anlamı öyle değil. Şu anda, toplumsal olarak şikayet ettiğiniz ya da kendinizi ait hissetmediğiniz her ne varsa… Birilerinin düşüydü. Belki desteklediğiniz, belki de desteklemediğiniz birilerinin düşü. “Beklenilmeyen, hep uzun bir hazırlık süreci gerektirir.”* Gerektirdi. O süreçte, biz başka düş kurmazken, o hazırlandı. Şimdi karşımızda. Bunu ancak başka bir düş alt edebilir. O düşü kuracak olan ise, bizleriz. Burada, düş kurmak derken kast ettiğim oturduğumuz yerden hayal etmek değil. Ama bir düşün ögeleri yine Tanrılar Okulu doğrultusunda bir başka yazımın konusu olsun. Bugün bağlamak istediğim konu bambaşka. Morfik alan, morfogenetik alan kavramını hiç duydunuz mu? Bu tezi ortaya atan, Dr. Rubert Sheldrake. ** Teorisi ile ilgili araştırma yaparken şu alıntıya rastladım. “Morfogenetik alanlar morfik alanlar diye adlandırılan, daha büyük bir alanlar sınıfının üyesidir. Tüm bu alanlar morfik rezonansın kazandırdığı doğal bir hafızaya sahiptir. Diğer morfik alan türleri hayvanların davranışlarının ve içgüdülerinin temelinde yatan davranış alanlarını içerir. Bir yavru kedi büyürken, içgüdüleri ve davranışları geçmişteki sayısız kediden kaynaklanan morfik rezonansla şekillendirilir. Bu kedinin morfik alanları türün ortak hafızasını içerir. Bu alanlar, önce de belirttiğim gibi, belirsiz veya kaotik süreçlere model ve düzen vermek suretiyle, sinir sistemi ve beyinle iletişim kurar.” Morfogenetik alan tanımı eğer aile dizilimi gibi bazı çalışmaların içinde bulunduysanız sizin için zaten tanıdık bir kavramdır. Bu kavram geçtiğimiz ay aldığım muhteşem bir eğitimde, Theta Healing eğitiminde yeniden karşıma çıktı. 100 Maymun deneyi ile. Bu yazıyı okuyan, az sık dişini. 100 Maymun deneyini oku ve yarın hayata bambaşka bak. Japonyadaki Koshima adasında vahşi bir maymun kolonisi yaşıyordu ve bilim adamları onları kumların üzerine bıraktıkları tatlı patateslerle besliyorlardı. Maymunlar tatlı patatesleri seviyor, ancak kumlu ve kirli olarak yedikleri için durumlarından çok da hoşnut olmadıklarını belli ediyorlardı. Bir gün, İmo adlı sekiz aylık dişi bir maymun tesadüf eseri patatesini suya düşürdü ve kumlarından arınan patatesin daha lezzetli olduğunu keşfederek o günden itibaren patateslerini yıkayarak yemeye başladı. Bunu gören annesi ve oyun arkadaşları da İmo’nun yöntemini öğrendiler ve onlar da diğer maymunlara öğrettiler. Kısa bir süre içinde birbirlerini taklit eden bir sürü maymun patateslerini yıkayarak yer hale geldi ve bilim adamları yaşananları 1952-1958 yılları arasında kayda geçtiler. 1958 yılının sonbaharında Koshima adasında patatesleri yıkayarak yiyen maymunların sayısı ‘Kritik Kütle’ diye adlandırılan sayıya ulaştı, artık hemen hemen tüm maymunlar patatesleri yıkıyorlardı. Bu olay bir tek Koshima adasında yaşansaydı, maymunlar arasında bir tür iletişim olduğu düşünülebilir ve araştırma bu şekilde sürebilirdi. Ancak, 100. maymunda bir sıçrama yaşanıp aynı anda çevre adalardaki maymunlar da patateslerini yıkayarak yemeye başladılar, hatta Japonya’nın anakarasındaki Takasakiyama’da bile… Onca maymun bilinen hiçbir şekilde iletişim kurmuş olamazdı ve bilim adamları ilk kez böyle bir olayı gözlemliyorlardı. Sonunda, bu adalar boyunca uzanan bir tür morfogenetik yapı ya da alanın varlığı nedeniyle maymunların aralarında iletişim kurduklarını ileri sürdüler. Maymunlar üzerinde yapılan bu araştırmadan sonra Avustralyalı ve İngiliz bilim adamları insanlar üzerinde de benzer araştırmalar yaptılar ve insanın bilinmeyen tarafına dair çok ilginç sonuçlar elde ettiler. Bugün, insanları birbirine bağlayan bir enerji ağı olduğu gerçeği konu ile ilgilenen kişiler tarafından kesin olarak kabul edilmektedir ve tek bir kişinin başlattığı bir değişimin, zaman içinde diğer kişilere de sirayet etmesiyle ulaşılan Kritik Kütle sayısının tüm insanlığı etkileyen bir kuantum sıçrayışı etkisi yaratabildiğine inanılmaktadır. Kritik kütleye ulaştığında, toplumsal düşün gerçek olacak. Ümit et, yılma, düşle! Unutma, birbirimize, sandığından da güçlü bir enerji ile bağlıyız. Alıntılar: *Tanrılar Okulu- Sinedie Yayınları/Stefano D’anna **Dr. Rubert Sheldrake hakkında daha fazla bilgi edinmek isterseniz; Ted konuşmaları ve altıncı his gibi yetenekler ve morfik alanlarla ilgili bilimsel bazı açıklamaları ve konuşmaları da var. https://www.youtube.com/watch?v=8YWiR6TRr4o

  1. Gügü diyor ki:

    Ümit et, yılma, düşle!
    Düşlemeye inanmaya devam.. Bir kişi 100 kişiyi aydınlatır.. denge 51 gelince tüm canlılar aynı durumu hisseder kuantum sıcraması gerçekleşir. Güzel düşleyelim olsun ve oldu bile…

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir