Tırtıl İstilası

Düşünden uyanamamış tırtılınızdan kocaman sevgiler canım arkadaşlar 🙂

Nasılsınız? Rüyalar yazılarımla yakaladığım müthiş ivme birkaç gün kendimi nadaslayayım ardından theta healingi anlatayım derken, neredeyse bir buçuk aylık bir dinlenme ile sonuçlandı.

Çünkü neydi o söz “Kul plan yapınca kader gülermiş.” Biraz gülüştük. Üzerimizden koca bir ağustos ve -neredeyse- eylül geçti. Bana kalırsa, hepimiz için gökyüzü açısından yoğun enerjilerdi, biraz sınandık farklı yerlerden. Belki biraz köklendik, belki de köklerimizden olduk. Neticede, her ruhun sınavı kendine…

Yazılarıma devam etmeden önce, minicik bir ses vereyim ve bloğumu her gün yazı yazdım mı diye kontrol eden birkaç sevimli tırtıl sevinsin, sevildiğini bilsin istedim. Bir de tırtıl istilası var anlatacağım. Durun nereden başlasam? Yine şaşırdım.

Şu anda, Meltem Güner’in Derin kitabını okuyorum. Kitapla şimdiye dek okuduğum tüm alt metinlerde hemfikiriz.

“Her karşılaşma, bir etkileşimi, durduğunuz yeri ve neyi çağırdığınızın sembolüdür.” diyor kitapta. Dolayısı ile, ben de birilerine sembol oluyorum şu an bu yazım ile 🙂

Peki, bana sembol olan neydi?

Her zamanki gibi, ağustos ayında Kuşadası’na gittik ama bu kez biraz enteresan bir şekilde. Çünkü, geçen İzmir dönüşü babamın son anda arabaya koyduğu ve verirken “Bu çiçeği yaşatmaman imkansız kızım. Suyunu eksik etme, güneşi sever, kırılırsa suya koy bir haftada köklenir, yeniden de dikilir.” dediği çiçek -ki zaten haziran ayından beri bir metafordu evde; çünkü, incelerken yanlışlıkla dalını kırmış, umutsuzca suya koyup bir haftada onlarca uzun kök verdiğini görünce gözlerime inanamamış ve tam da şu cümleyi kurmuştum: “Bu çiçek bir haftada benim 32 yılda hayata köklenemediğim kadar köklendi!”– evet işte, büyüyüp serpilen o çiçek arabada bizimleydi! (Ursula Le Guin, bu paragrafa kaç puan verirdi acaba? ‘Çünkü’den sonrası tek cümle!)

Tatil sürecinde, onlarca insanın iltifatlarını duyan çiçeğim, Kuşadası’ndan sonra İzmir’de de bizimleydi. Hatta İzmir’e adım attığı ilk an, arabadan eve taşıma esnasında altındaki cam kavanozunu kırdı -Sylvia Plath- Sırça Fanus’a atıf yapalım mı?- fanusundan özgürleşti. Dört günlük dinlenmeden sonra, yine toparlanmaya geçtik. İşin aslı, o dönem canım çok sıkkındı. Minik bir sağlık sorunu yaşadım ve gittiğim doktor “Bundan sonra hayatın değişmeli, bambaşka bir beslenme ve yaşam tarzına geçmeni öneririm. Alkali besleneceksin.” demiş, dünyayı adeta başıma yıkmıştı. Ayrıca, bu yıl için aldığım iki karar vardı ve ilkin çok güçlü iki kararken, aile üyeleri, konuştuğum insanlar kafamı bulanıklaştırmış, ne yapacağım konusunda merkezimden şaşmış ve niyetimin saflığını kaybetmiştim. Bunun için de, sürekli bir işaret bir yardım diyor, rüyaları çağırıyor ama uyandığımda yine yanıt gelmedi diye üzülüyordum. (İşin aslı, niyetimi yeniden saf ve kararlı hale getirinceye dek yazmamam işte bundandı.) Yanıt alamamam da normaldi oysaki. Bedende onca toksinle kolay değildi, üstelik en önemli kuralı ihlal ediyor, bir yanıtı çok güçlü bir şekilde istediğimden akışa engel oluyor ve bana yanıt akıtacak hortuma iki ayağımla basıyordum.

İşte, tam böyle bir hal içinde, dönüş yolu için elimde valizlerle arabaya giderken çok güzel bir şey oldu. Evin giriş kapısından çıkarken, başımın üstünden adeta dans ederek iki kelebek geçti, bembeyaz kanatları ve minicik mavi desenleriyle o kadar güzellerdi ki! Bir an tüm düşünceler sustu, nasıl yorumlayacağımı bilmesem de işaretini aldım hayat, teşekkür ederim dedim.

Sonra İstanbul’a döndük, bilin bakalım ne oldu? Benim canım çiçeğim, çirkinleşmeye, yaprakları deforme olmaya ve üzerinde kömürümsü minicik siyahlıklarla dolmaya başladı. İlkin hiçbir şey anlamadım, tohum sandım. Derken bir sabah uyandığımda çiçeğin yapraklarının birçoğu telef olmuş ve çevresi artık hiç de minik olmayan siyah kömürümsü bir madde ile dolmuştu. Ailemizin çiçek uzmanına sordum ve aldığım cevap beni hayrete düşürdü.

“Yapraklarını tek tek kontrol et bakalım, tırtılı bulabilecek misin?”

Akşamına, devasa tırtılı bulduk. Sorun çözüldü sanırken, ertesi gün bir tanesini daha ve bin-go! Üçüncü tırtıl da, pazardan aldığım sebzelerle geldi. Artık, öyle ki herkes tırtıl arkadaşların yardıma geldi demeye başladı. Tamam, çiçek konusunda biraz kızmış olabilirim, ama hayatıma kattıkları eğlence ve sembol için çok teşekkür ederim. Meğer ben gerçek bir tırtıl olmuşum.

O tırtıllar, bulanık sular üzerindeki bir dönemde, hadi yanındayız, yolundayız demeye gelmişlerdi.

Şimdi ben de o yola dinlenmiş olarak geri geldim. Artık, anlatmaya devam edebilirim!

Not: Bir bonus sembol bırakayım mı? 🙂 Kelebek kozasından alkali bir sıvı salgılayarak çıkarmış… Varlığını sevdiğim hayat!

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir