Theta Healing: 7- Yeni Sembol/Lotus Çiçeği

Yunanistan’daki ilk iki günümü anlattıktan sonra, sıra geldi eğitmenlik eğitimimi anlatmaya. Atina’daki 3. günümde, istikametim Divani Caravel oteldi. Uyanır uyanmaz, tam uçağa binmeden elime geçen (kargo şirketi teslim etmek için 4 gün beklemişti :)) Sinem’in hediyesi küpelerimi taktım. Bana uğur getireceklerini biliyordum. Ayşem hocanın hediyesi olan bolluk bereket yağını niyetimi ederek bileklerime ve boynuma sürdüm ve sokağın sonundaki otele vardım. Hem şu anda yazdıklarım, hem de fazlasıyla, adeta giderken kutsanmıştım arkadaşlarım tarafından. Kendimi harika hissetmemi sağlıyorlardı. Girişteki evrak işleri nedeniyle, salona son girenlerdendim ve neredeyse tüm sandalyeler doluydu. Ama tatlı bir kadın sayesinde en önde bir yer açıldı: “Arkadaşım başka bir yere oturdu, ama belki de arkadaşım sensin.” dedi. Bunu bir hoş geldin hediyesi olarak kabul ettim ve eğitim başladı. İlk günün enerjisi çok ilginçti, 44 ülkeden 200’e yakın kişi o salondaydık. Herkes birbirinden o denli farklıydı ki. Hatta belki tek ortak noktamız, eğitmenlik eğitimi için orada olan theta uygulayıcıları olmamızdı. Ve kalabalığa baktıkça, grup enerjisinin birbirimizi yorduğunu hissediyordum. Ki, oradaki herkesin aynı zamanda birbiri üzerinde okumalar yapan birer psişik olduğunu düşününce, bu kulağa çok da tuhaf gelmiyordu. En önde oturunca Vianna ile sık sık göz göze geldim ve her yüzüne baktığımda heyecanla karışık bir duygu yerleşti içime. Yüzünde neredeyse gözümü alamadığım ve uzun süre bakmanın kolay olmadığı bir enerji/ışık vardı. Bunu nasıl anlatmalıyım bilemiyorum. Ama internette gördüğüm fotoğraflarının aksine kendimi sürekli “Nasıl güzel bir kadın. Aydınlık. Işık saçıyor.” derken yakaladım. Bana gelen yorumlarda, hep diyorum “Kendinizde ne varsa, onu görürsünüz.” diye. Gülay’la ilk tanışmamızda Minoa’da otururken bana şunu demişti: “Yüzünde ışık var Yeliz, uzun süre bakamıyorum.” Sonra birkaç kişi de aynı cümleleri söyleyince, en son Neslihan’a tamam dedim. İkinci Kızılderili ismimi sayenizde seçtim. “Işıksaçan!” (İlkini merak edenler için “Yağmurgetiren” 🙂 ) İşin şaka kısmı bir yana, hepimiz birbirimizde olanı görüyoruz, dönüşebildiğimizi, dönüşebileceğimizi. (Daha fazla bilgi için Işığı Arayanların Karanlık Yanı’nı bir kez daha öneririm.)  Birinci günün ardından, eve gittiğimde gerçekten yorgundum. Neyse ki, kazan kepçe olmakla ilgili net bir kararımız vardı da kendimi sokağa attım. Sonrasında Yunanistan’da kaldığım neredeyse her gece gittiğim yere gittim. Acropolis eteklerine. Burası ilk kaldığım eve yürüyerek 30-40 dakika mesafedeydi. İkinci evimiz ise, onun tam karşısındaydı. Yani, onunla uzaktan, yakından her yerden bakışmakla geçti Atina maceram. Bir de bahsetmeden geçemedim. Defalarca paylaştığım Syntagma meydanını ve ponponlu ayakkabılı, etekli askerlerin nöbet değişimini beni takip edenler eminim ezberlemiştir. (Kız kardeşime gel nöbet değişimini izleyelim, dedim, o kadar çok paylaştın ki bence artık gerek yok, dedi. Siz düşünün 🙂 ) O meydan, kaldığımız eve oldukça yakındı ve sürekli önünden geçerek Plaka’ya, Kolonaki’ye ya da Monastraki’ye gidiyorduk. Ve o meydanda, bir apartman vardı. İlk gördüğümde, inceden bir “hıh” sesini çıkardığım hatta Gökmen’e tüm cesaretimle “Bu evi hatırlıyorum. Bu evi hatırlıyorum.” dediğim. Evi, görünce gözlerim dolacak kadar iyi hatırlıyordum. Ama gel gelelim, nereden bilmiyordum. Önünden her geçişimde, ona sordum. “Ben seni nereden hatırlıyorum?” diye. Örneğin, birkaç kez rüyamda gördüğüme ve rüyamdan o evde sanki yaşıyormuşçasına, onun sıcaklığını biliyormuşçasına bir hisle uyandığıma eminim. Neyse, kendisi belki şu an bir ev bile değil. Çünkü devasa bir Yunan bayrağı balkonundan sallanıyor ve biraz resmi bir girişi var. Bu nedenle, beynimin gizem kutusuna onu da kaldırıyorum. Olur da, bana hatırlatılırsa bu bilgi, sizi de aydınlatacağım, söz 🙂 Eğitimin ikinci gününde salona gittiğimde, bir sürprizle karşılaştım. Bunu size aktarabilmem çok zor. Çünkü tarifsiz bir his. Bir gün önceki bariyerlerimiz inmişti. Oradaki herkes bir anda sanki birbiri ile aynı hızda titreşmeye başlamıştı. Birbirimizi yoran enerji yerine, birbirine destek olan, birbirini yumuşatan ahenkli bir etkileşime dönüşmüştük. Bu gerçekten hayret vericiydi. Ama aynı oranda da değildi. Bunun teknik olarak nasıl olduğunu, nasıl yapıldığını biliyorduk. Salona bazı güzel hisler öğretilmişti. Eğitim esnasında, sıklıkla birbirimize çalışma yaptık. Bunlar gerçekten çok değerliydi. Örneğin, 15 saniyede bir insanın bedeninde tarama yapmayı hiç denememiştim. Beden taraması için çalıştığım kişilerde yeterince zamanı kendime verir ve acele etmezdim. Bunu 15 saniyede de yapabileceğimi öğrendim. Bu şu demek, karşınızdaki bir uygulayıcının sizin enerji alanınıza toplam 15 saniyeliğine bağlanıp ardından size 15 saniyede gördüğü birbirinden farklı semptomları anlatabilmesi demek. (Tiroidinizden tutun da belki bir kalp acısına kadar) Tabii eminim bu yazıyı okuyanlar arasında basic ya da advanced eğitiminde öğrenci olarak karşıma çıkacak olanlarınız var, panik yok. 🙂  Bu tamamen pratikle ilgili. Eğitimlerde 5-10 dakika bu konuda zaman geçirip sadece 2-3 bilgiye de ulaşabiliriz. Bu başlangıç için harikadır. Gerçekten harikadır. Tıpkı kullanılan bir kas gibi zamanla gelişecektir. Emin olabilirsiniz.Eğitimin ikinci günü, hayatıma yeni bir sembol getirdi. Lotus çiçeği… Theta healing eğitmenleri için harika tasarımlar yapan bir Türk aramızdaydı, Burhan. Onun birbirinden harika doğal taş ve simge çalışmaları vardı Vianna ile ortak yürüttükleri. Lotus, ilgimi çeken bir çiçek değildir aslında. Hele yüzük kullandığım bir aksesuar hiç değildir. Hatta evlilik yüzüğünü bile genellikle takmam. Ama o lotus çiçekli yüzüğe adeta çekildim ve aldım. Ardından bir çalışma yaptık yine birbirimize grup içinde. Bana bakan arkadaşım, “Kalbin kocaman ve ışık saçıyor Yeliz.” dedi. “İçinde sadece sevgi ve bir de lotus çiçeği var.” Lotus çiçeği, ilk olarak Atina’ya gelmeden birkaç gün öncesinde gittiğimiz otelin minik gölünde karşıma çıkmıştı. Eşimle harika zaman geçirmiş ve uzun sohbetler etmiştik o gölün kıyısında. O gün ve akabindekiler, yeni bir yaşa geçmekle alakalı değildi. Görünmez bir açık kapıdan geçerken, kapıyı fark etmek ve ortamın değişen ısısını algılamak gibiydi. Ardından yüzükte ve şimdi kalbimde. Semboller okuyanlar için ne denli açık, değil mi? Mesajı aldığımı söyledim ve az önce satın aldığım henüz takmadığım yüzüğümden bahsettim. Lotus çiçeğinin anlamını merak edenler ve bu sembolü kullanmayı düşünenler için Meltem Güner’in Sırlar Bohçası’ndan alıntı yapıyorum: “Lotus, bataklık ve çamurlu sularda büyür ama yapraklarına bu su değmez. Lotus yapraklarının üzerinde bulunan doku sayesinde üzerinde toz barındırmaz ve ilk yağmurla birlikte kendini temizler. Ayrıca, gün ışığı ile açan çiçeğin taçyaprakları akşam olunca kapanır. Budist sembolizminde lotus saflığı, içinde büyüdüğü çamurlu su ise vücut, konuşma ve zihni temsil eder. İçinde bulunduğu bulanık ortamdan, negatif etkilerden kendini korurken yukarıya doğru açılan yaprakları ruhun yükselişini anlatır. Lotus çiçeği, içinde bulunduğunuz ortam her ne olursa olsun, kendi iç dünyamıza dönerek yükseliş yaşayabileceğimizi ve asıl zenginliğin bu manevi uyanış olduğunu anlatır. Saflığı koruyarak ve mütevazi kalarak, görünenin ötesine bakabilmek için yol gösteren bir semboldür.” Basic eğitiminin son iki günü ise gelecek yazıda… 🙂 Burada

  1. Neslihan diyor ki:

    Işıksaçanım 🙂 bugün gizlice günlüğünü okuyormuşum gibi bir hisse kapıldım sanırım yine kendini en samimi halinle ifade ettiğin için… Sayende sembollere daha duyarlıyım artık, ne de olsa evrende tesadüf olamaz değil mi? Seni karşıma çıkaran sebep olan pastacılığa şükür ve teşekkür ediyorum bir kez daha; iyi ki pasta eğitimi için İstanbul’a gelme çılgınlığını yapmışım, iyi ki…

    • Yeliz diyor ki:

      Kendimi Bridget Jones’un günlüğü gibi hissediyorum bazen, samimiyet aynı ama loserlık yok aksine dimdik durmak var ve bir de erkekler konusu yerine dört nala koşan bir psişik olarak yazıyorum. Bak gör, kesin bu da moda olur birkaç yıla 🙂
      Yalnız seninkisi hakikaten çılgınlıktı, Atatürk’e inip Tuzla’ya şehirlerarası otobüsle gelmek… Benim için hala senden çılgını deneyimlenmedi bak 🙂 Hatta bazen birileri gelmek konusunda zor falan derse eskiden haklı derdim, şimdi istese gelir aslında, bilgiyi isteyen geliyor diyerek olaya bambaşka açıdan bakıyorum sayende 🙂
      İyi ki <3

      • Neslihan diyor ki:

        Umarım bir gün kitabını da okuruz kuzum. Ancak şahsi görüşüm tırtılın düşünde yaptığın şey kitap yazmaktan çok daha öte ve zor; herhangi bir filtreden geçirmeden, editör onayı almadan kendini açıyorsun çünkü ve biz “şu anda” senin her şeyine ortak oluyoruz, emin ol bu inanlımaz bir keyif veriyor. Yaşayan bir bloğun var, film önerileri, kitap önerileri, rüyalar, enerjiler… Bunlar tırtılda bir kimlik oluşturuyor ve okuyucu; her yeni gün yaratımlarını dinliyor, kendini geliştirmeni izliyor, yeni ve gerçek hikayelerinle ufkunu biraz daha genişletiyor. Bridget Jones olmasa da “ki bence iyi ki değil” 🙂 günlük olduğu için çokça samimisin ve okuyucu ile her daim iletişim halindesin.

        Ben ise; kesinlikle “SEN” den almam gerekenler varmış, doğru bir zamanmış. Şimdi mutfağa gitmeye bile üşenirken senin yanına atlaya zıplaya gelmemde mantıktan öte bir sebep olduğunu düşünüyorum. Ben; seninle tanışmalıymışım; belki de ruhum şeker hamurundan çiçekler eğitimini dünyaya geliş amacıma ulaşma yolunda hatırlatıcı olarak sokmuştur hayatıma… Senden istediğim ilk kurstu şekerden çiçekler hatırlıyor musun; o eğitim yerine iki farklı pasta eğitimi ve koca bir dikey boyut farkındalığı aldım ancak hala şekerden çiçek eğitimi almadım 🙂 Evet, evet kesinlikle hatırlatıcıydı,.. :I

        • Yeliz diyor ki:

          Ne duruyoruz, hadi gel o eğitimi de yapalım!
          Ne kadar güzel yazmışsın yalnız. Aynen şöyle okudum bak: “Wow, evet, evet, haklı, wow, gerçekten!”
          Sen de bana farkındalık sağladın yorumunla, çok teşekkür ederim kuzum.
          Yalnız ben ne kadar güzel sohbet ettiğimizi unutmuyorum o zorlukla uçağa yetiştiğin eğitimde. İkincisinde de, benim gözlerim theta deneyimiyle parlıyordu! Bıcır bıcır yine konuşmuştuk tüm gün. Bak hepsi bir planın parçasıymış.
          Seni çok özledim. Özlemle sarılıyorum…

  2. Seda diyor ki:

    Ruhsal varlıklar olduğumuzu ve bu Dünya’da yanlız olmadığımızı anlatan harika bir yazı olmuş Yeliz’cim??? ?‍♀️ Devamını sabırla bekliyorum ? Umarim her tırtıla ışık olur??‍♀️

    • Yeliz diyor ki:

      Çok teşekkür ederim Seda’cım, aslında bazen birilerinin hatırlamasına vesile olmak bu biraz. Hiç unutmadığımız bir bilince eriştiğimizde dünya bambaşka bir yer olur belki MS2150’deki gibi 🙂
      Sevgiler…

  3. Kontes diyor ki:

    Bildiğin heyecanla aa bitti mi ya icsesiyle okuyorum… sendeki o ışık seni ilk gördüğüm gün tüm yüzleri unutup sadece seninkini hafızamda kaydetmem ah tesadüf sandığımız şeyler… bekliyoruz devamını cok bekletme bizi ?

    • Yeliz diyor ki:

      Yalnız ben havada aşk kokusu alıyorum Kontesciğim 🙂 Amsterdam’a beni davet etmenden anlamıştım 🙂
      Şaka şaka, çok seviyorum seni. Bak gör bir yıl sonra ne çok iyi ki diyeceğiz hayatta. Tamtamtatamtam! O kurs sadece gelecek günler için bizi yan yana getirmek içinmiş Niğde’de. Yaşayalım ve görelim!

  4. Berrin diyor ki:

    Yolumu kaybetmemem için bıraktığın çakıl taşlarını birer birer topluyorum sevgili Gretel.Beni yüregimdeki aydınliğa götürüyorsun ve oradaki karanlıği dönüsturmenin yollarinı işaret ediyorsun
    Alçakgönullükle yapiyorsun bunu…
    Teşekkür ederim

    • Yeliz diyor ki:

      Beni etkileyen yorumunuz için çok teşekkür ederim. ❤️
      Eminim sadece başlangıçta bir yol göstericiye ihtiyacınız vardı, sonrası o yolda akar gelir…

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir