Theta Healing: 18- Köklerin Sağlam Olsun!

Yunanca’da “Köklerin sağlam olsun” anlamına gelen bir söz “Kaloriziko” Sevgili arkadaşım, Sofka’dan öğrendim. Yeni bir ev, iş tebriği için de kullanılıyor. Ve “Yunanca’da köklerinizi bulmak, yalnızca atalarınızın doğup büyüdüğü yerleri yeniden keşfetmek anlamına gelmez, aynı zamanda yaşama gücünüz ve kaderiniz de bir anlamda buna bağlıdır. Kök sözcüğünden gelen rizikonuz sizin kaderinizdir.” diyor Sofka. O halde kaloriziko dostlar, kaloriziko! Kök ve köklenmekle ilgili yazılarım olmuştu bu yazı dizisinde. -Eminim okumuşsunuzdur ama ilki için (tıkk tıkk) ikincisi için (tıkk tıkk)- Yunanistan’a üç kardeş gidebileceğimiz o anı duyduğumda, Atina’nın en özel yerinde üçümüz el ele tutuşup köklenmeliyiz diye düşünmüştüm. O özel yer kendini mutlaka belli edecekti ve her gün verdiğim selamlar sonucu onun Acropolis dışında bir yer olamayacağını anladım. Ama üçüncümüz bize katılamadan mucizeler günümde Lykavitos tepesinde ilk köklenme çalışmasını yapmıştık bile. Acropolis’e çıkmadan, inanılmaz bir enerjiyle uyanmış, eğitimleri bitirmiş ve eğitmenlik sertifikalarını başarıyla almış birinin sıradan mutluluğuyla sabah sabah kendimi Atina sokaklarına atmıştım. Bu bizim dönmeden önceki son, üç kardeş başbaşa geçireceğimiz ilk günümüzdü. Günün ilk anlarında tahmin edersiniz ki çok keyifli ve güzeldik. Hava muhteşem, sanki ilkbahar havası. Antika pazarında minik bir turun ardından, nefes nefese Acropolis’e tırmanmaya başladık. Acropolis’in hemen öncesinde bir kayalık bölge var, manzarası harika. Oraya doğru gittik ve biraz bakınalım dedik. Ne mümkün! Size o rüzgarı anlatamam, neredeyse uçacağız. Üstelik, kaygan kayalıklar nedeni ile sabit duramıyordum ve her adımımda (yanlış ayakkabı seçiminin etkisiyle) kayıyorum. Acropolis’e tırmandığımızda ise, enerjimizin gün boyu bize yeteceğinden gayet emin olarak, giriş kısmında tiyatroyu, Atina’nın Pire’ye kadar uzanan sahil şeridini ve beyaz beton şehri izliyorduk. O esnada bir zeytin ağacına dokunmak istedim. Dokunduğum an öyle bir rüzgar çıktı ki, bizimkiler “Burada sakın bir daha hiçbir şeye dokunma!” dedi. Rüzgarın suçlusu ben oldum 🙂 Ama gelin görün ki o rüzgar bir türlü durmadı, elimde ve üzerimde ne varsa uçurmaya kalktı ve sadece yarım saat geçmişti ki, ben sanki okyanusun ortasında azgın dalgalar ve korsanlarla savaşan bir gemi kaptanı gibi kalıverdim. Ve tabii ki çok yorulduğumu kabul etmedim. Sadece rüzgar çarpmıştı ve geçerdi canım! Ama geçmedi. İnatla gezmeye devam ettik. Üzerine bir de hayal ettiğim köklenme çalışmasını yaptık el ele tutuşup. Çalışma hepimiz için muhteşemdi. Köklerimize uzanıp bize iyi bakın dedik, sağlam olun, tüm dünyayı kaplayın ve bize iyi bakın. Çalışma bitince, Kez “Abla, dün gece gördüğüm rüyamı hatırladım.” dedi. Bir gece önce ona çok özel bir bileklik hediye etmiştim ve yüklemelerde bulunmuştum bilekliğe. Onu manevi olarak koruyup kollamasını, iyi gelmesini dilemiştik. Ve onunla uyuduğu ilk gece ilk lucid rüya deneyimini yaşamıştı. Rüyasını ise uyandığında hatırlamamış ama theta dalgasına geçtiğinde rüyası aklına gelmişti. Rüyasında rahmetli dedem, karşısına çıkmış ve ona bir şey göstermek istemişti. Rüyada olduğunu fark etmişti ve uyanmayı seçmişti. Benim içinse bu deneyim çok güçlüydü. Hala doğru kelimeleri bulmakta zorlanıyorum ancak, üçümüzün de eşzamanlı köklenmesine yardımcı olduğum ve bir terapi niteliğini taşıyan o andan sonra tek isteğim uzun ve derin bir uyku çekmekti. Hatta biraz daha dolaşıp aşağıya indiğimizde, iki saniye gibi kısa bir sürede Gökmen’in omzuna düşen başımla uyuyakaldım. Evet, herkesin içinde Acropolis’in girişinde bir zeytin ağacının gölgesinde uyuyakaldım! Hatta her an uyanabileceğim ve rüya olduğunu bildiğim bir rüya bile gördüm. Neyse ki, beş dakika bile geçmeden kendime geldim. Ama günün geri kalanını hatırladığımda, tuhaf bir derinlik duygusuna eşlik eden huzur ve sessizliği anımsıyorum. Bu üçümüzün bir arada olduğu ve gecesinde eğlenmek istediğimiz bir gün için belki de en son ihtiyacımız olandı. 🙂 Acropolis, Tanrı kentin tanrıları, belli ki çalışmamıza ilgi duydu. Şifa ve derinlik olsun… Oldu, oldu, oldu… Pek bahsetmese şansım olmasa da, seyahatimiz boyunca Azra Erhat’ın kitabı Mitoloji Sözlüğü bizimleydi. Adeta bir demirbaş gibi çantamda gezindi durdu mitolojiye kaynak olan her bir yeri. Bir tavsiye olarak not edebilirsiniz. Sofka’yı zaten tanıyorsunuz ve bulabilirseniz Atina’da Bir Kadın’ı okuyarak Atina’yı gezersiniz biliyorum. Bir diğer tavsiye ise, Yunan edebiyatının ölümsüz yapıtına gelsin, ben onu çok sevdim. Zorba’yı… Galiba sonuna geldik, geldik mi? Ne dersiniz?

Suzan için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir