Theta Healing: 16- Son Gün…

Eğitimle ilgili yazdığım o kadar yazıdan sonra, son günkü hüznümü tahmin edebilirsiniz. Ama ondan da hüzünlü olduğum bir gün varsa, o da dönüş uçağına binerkenki halimdi. Gitmeden önce, keşke Türkiye’de bu seminerler verilse dediğim çok olmuştu. Ama orada son günümdeyken, farklı bir ülkede bu eğitimleri almanın olumlu yanını rahatlıkla görebiliyordum. Thetada, psişik kancalardan arınma isimli bir çalışma var. Örneğin, biri size ne kadar güzelsin dediğinde aslında bir kanca atar. Ne kadar başarılısın, ne kadar sinirlisin… Sen bunu yapamazsın, sen bunu hep harika yaparsın, sen çok iyisin, sen kötüsün… Bunların hepsi, kısaca yargılarımızın ve bu böyledir dediğimiz şeylerin tamamıdır psişik kancalar. Ve psişik kancaları enerji alanında tutmamız bizi güçsüz kılar, zorunluluk anlaşmaları sağlar. Hepsi üzerimizde birer ağırlıktır. Dolayısı ile, temizleriz onları ve boşlukları koşulsuz sevgi ile şifalandırırız. Farklı bir ülkede, bilinçaltınız ve çevreniz size minimum atıfta bulunurken, theta gibi eğlenceli ve etkili bir şifanın eğitmenliğini almak, çok daha keyifliymiş. Psişik kancalarınız çok daha az, algılarınız ise çok daha açıkmış benim enteresan bakış açıma göre. Elbette farklı düşünen de vardır. Advanced’in ikinci gününde kız kardeşim de bize katılmıştı ve evimizi değiştirerek, en başından beri her gün her yerden bana göz kırpan Akropolis’in eteğinde bir eve taşınmıştık. Bu evi uzun uzun yazmak isterdim ama başka zamana kalsın 🙂 Son gün, eğitmenlik sertifikamı alıp Vianna ile anı ölümsüzleştirip bizimkilerin yanına doğru yola koyuldum. Hatta o esnada bir de story paylaştım, herkese teşekkür eden. Çünkü, eğitimin her anı, bana gelen dm (Instagram özel mesaj uygulaması) ile şenleniyordu ve sanki sadece ben bu eğitimi almıyordum. Hepimiz alıyorduk, öyle keyifliydi. Eğitimin olduğu Divani Caravel Otel ve bizim ilk evimize oldukça yakın olan Kolonaki’ye geldim. Kardeşlerimden gelen tebrikleri kabul ettim. 🙂 Ve Kolonaki’nin Nişantaşımsı sokaklarında dolaşıp yeni yeni başlayan yeni yıl hazırlıklarına ve Syntagma meydanına göz kırpıp gece için hazırlanmak üzere Monastraki’deki evimize döndük. Belki bir nehir gibi sadece kendimi akışa bırakmıştım, belki sadece pelikanlarla başlayan sembolleri ve iç sesimi doğru yorumlamıştım. Belki sadece kendi kutsal zamanım gelmişti… O gece sadece şunu düşünüyordum, sonunu hiç bilmediğim ama içindeyken kendimi bir kelebek kadar hafif hissettiğim ve dokunduğum herkese bunu hissettirebildiğim bir akımdaydım. Buna sadece bir şeye -üzerime atılmaya çalışılan tüm psişik kancalara rağmen- korkusuzca evet diyerek ve sonrasında da hiçbir psişik kancayı enerjime sabitlemeyerek elde etmiştim. Ve mutluydum. Mutluluğun sabit bir ruh hali olmadığını biliyordum, ama değişkenliği içinde onu yakalayabiliyordum. Üst üste theta şifasını uyguladığınızda algılarınız öyle açılır ki, her konuşmada kök inanca giden bir merdiven yakalarsınız. Hatta bazen arkadaşlıklarınızın devam edebilmesi için, fark ettiğinizi paylaşmamak konusunda (kimse yanında her cümlesini ayıklayan ve sende bu mu var diyen eli sopalı öğretmen kılığında yakın arkadaşlar, akrabalar istemez, kabul edelim :)) kendinizi tuttuğunuz anlar vardır.  Belki de bu had bilme sınırıdır. Akşam yemeğinde, kardeşim bir cümle kurduğunda kendimi tutamadım. Hadi gel çalışalım dedim, burada mı dedi, evet dedim hadi, neden olmasın. Bir yandan yemek yerken bir yandan da onun cümlesinden yola çıkarak bir çocukluk anımıza ulaştık. Oradaki kazanç kılığındaki sorunu gördük ve dönüştürdük, his yüklemelerini yaptık ve kas testindeki değişen yanıtı gördük. Bitmişti. Theta’nın sloganının ‘anında dönüşüm’ olduğunu söylemiştim, değil mi? Artırıyorum, yemek yerken bile dönüşüm! Gecenin devamında, benim ilk görüşte aşık olduğum ve neredeyse her gece gitmek istediğim, oradayken bir rüyanın içinde gibi hissettiğim ve bu fikri bulan kişiyi alnının tam ortasından öpmek istediğim Little Kook’a geldik. Masalsı dediğiniz her ne varsa, buraya girerken unutun. Masalsılık burada başlıyor ve bitiyor, bilmenizi isterim. Ama bu masal yeni yıl kılığında olsa da, ana teması Külkedisi, 12 dediğinizde kapanıyor. Bu nedenle, 12’den sonra kendimizi başka bir yere attık. Sokakta masaları olan, gündüzleri dolup taşan ama şansımıza o gece harika masalarından birini bizim için ayırmış olan Monastraki’deki bir kafeye… Orada, dolunay tepemizde güneş kadar parlakken uzun ve dönüştürücü bir sohbetin içindeydik. Her şey ne kadar da güzeldi. Umut doluydu. Her şey ne kadar güzel… Umut dolu.
“Şu anın geçmiş zaman olmasını bekle. Ne denli mutluyduk anlayacaksın.”
Susan Sontag, bir kez daha ne denli haklısın…

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir