Sezgi

Sezgiler, orada bir yerde açılmayı okunmayı bekleyen mektuplar gibiler.
Nasıl oldu da, her şeyi sadece zihnimize indirgeyip içimizdeki o bilgelik haline isimler takmayı başardık? Hazımsızlık, çok yemek, uykusuzluk dedik alanın okuduğu o sezgiye. Korkudan mı?

Tolunay’la konuştuk geçen, Merkür akrep transitinden. Kolektif bilinci anlatan 12. evimden geçiyor, kaldı ki doğuştan da merkürüm (zeka/iletişim) uranüsle (ani değişim/üst zeka/delilik-dahilik) orada. Çok teknik içermeyecek ama, yukarıdan, kolektiften bir anten gibi bilgiyi, bilgeliği, kehaneti alabilmek demek bu. Üstelik akrep gizlilik, bilinmeyen, okült konular demek. Yani benim yaptığım işi yapanlar için, ejderhanın hazinesine ulaşmak. Not alsana sana gelenleri, dedi. Tamam, dedim. Sonra biraz YouTube vs. konuştuk. Birden şu cümleler çıktı dilimden sıradan bir şekilde.


“Düşünsene küçük adımlarımızı. Bir YouTube kanalı açmak, aslında küçücük bir adım. Ya da senin bir projeye başlaman. Ama yukarıdan bakıldığında, kim bilir nasıl büyük adımlar bunlar. Nasıl gurur duyulası büyük girişimler.”
Bunlara yakın cümleler kurarken anladık ki konuşmaya başladı transitim. 🙂

 

Öte yandan şöyle hayal ettim, beşinci seviyede ruhsal aile ya da yüksek benlik, sonunda bir erdemi geliştirmeyi seçti diye neşe içinde. Ben dünyada bir şey yapmadım sanırken, yukarıda kutlama, şenlik.

 

Bir Michael Newton yazısında okumuştum, bunu uzunca videoyla anlatırım belki. Bir adam öldükten sonra yüksek benliğine ballandırarak bu dünyadaki başarılarını anlatıyordu. Yüksek benlikse tek bir başarısından bahsediyordu. O da ağlayan hiç tanımadığı bir kadına nasılsın dediği andı…

 

Sezgiler dedik. Hepimizde yüksek bu dönem. Ama nasıl yorumlayacağımızı bilemediğimizden belki, öylece durup duruyoruz. Babam geliyor aklıma.
Babam ne zaman ailede bir ölüm yaşanacak olsa (ki hep sürprizliydi ölümler) bir gece öncesinde hastalanırdı. Öyle böyle değil, sessizlikte uzanıp yatmak, sanki kendisi gidecek gibi.

 

Bir haftadır doğru düzgün uyuyamıyorum, ki uyku hassas karnım ve vazgeçilmezimdir. En son neden diye sormak aklıma geldi Theta’da. Yanıtı geldi, bilinçli zihnimin hiç önemsemediği, bence son derece önemsiz bir bilgiyi alanım biliyordu. O bilginin bir yerde yola çıktığını. Zihnim, öteledi. Ama tabii ki, alanım doğru okudu.

 

Tecrübem, bir bilginin, bir olayın, bir deneyimin alanımıza dünyada onu deneyimlemeden girdiğine inanıyorum. Her defasında da, aynı cümleyi kuruyorum. Bir şey oldu, bir şey oluyor.

 

En son bu duyguyu temmuz ayında yaşadım. İki tutulma arası gökyüzü tam şenlikliyken, içim yanmaya başladı. Öyle bir his ki, yanıyorum sanki kokusu gelecek. İçimde yaşamlar yanıp ölüyormuş gibi, dumanı gözlerimi yakıyor gibi bir his. Bir his ki bana ait değil. Eşzamanlı bir his geldi içime, o his şöyle dedi: “Her bir öğrencin için Tema’ya fidan bağışı yap.” Hemen bağışları gerçekleştirdim geriye dönük ve bundan sonra da bağışlama kararı aldım. Zihnim şöyle dedi, theta healing’te en çok yaptığın şey köklenmek, anlattığın tüm örnekler köklenmek üzerine, fidan öğrencilerin köklensin diye geldi. Çok mantıklıydı. Kendi içimde böyle diyerek konuyu kapattım.
Sonra kardeşim mesaj attı, abla içim yanıyor, sence neden diye. Benim de yanıyor ama iyi düşünelim dedim. İkimiz de korku içinde bir şeyin gelmesinden tereddütle, bekledik yangının sönmesini. Ertesi gün söndü ama İzmir’in kocaman bir alanı yanmaya başlayıp günler sonra sönerek, canlar, yaşamlar, ağaçlar kül oldu.
Anladım ki hisler, kolektiften de alana iniyormuş. Her his, her zaman bize değilmiş. Çünkü, biz ve onlar, ben ve sen diye bir ayrım enerjide asla yoksa…Sonra da, aklıma geldi, bir arkadaşımın annesi ne zaman dünyanın bir yerinde Tsunami olsa bunu hissediyordu. Bir başkası depremleri hissediyordu.

 

Biz harika reseptörlere sahip bünyeleriz.
-Peki nasıl unutuyoruz sizce?-
Theta Healing, tüm bu bilgiyi alabilme yoludur. Taç çakrada, tıkanık süzgeç alanları (kısıtlı programlarımız) temizlendikçe, alana iniverir o bilgi. Ama programlar duruyorsa, ya uzaylı gibi dolaşır ya da okuyamayız o bilgiyi.

 

Bir başka aldığım bilgide de, bedenimiz hayır yanıtını verirken zihnimizin hayırın nedenlerini yargıç gibi öne çıkarmasından dem vuruyordu. Bir örnek, bir yere gitme sözü verdin ama birden içinde bir his belirdi, gitmiyorsun. Modern yaşam, ilişkilerin senden bir açıklama bekler. Oysa, alanındaki bilgi mantığa tamamen ters bir şekilde gitmemeni sağlamıştır. Mantığa uygun açıklama yaptığında sezgini susturursun. Yapmadığında da sosyal çevreni kaybetmez misin? Al sana dilemma.

 

Ruhun bildiğini zihin en son kabul eder diyerek kapatmaya niyetleniyorum yazımı. Ruh bilir, zihinse deneyimledikten sonra zaten biliyordum deyiverir. Zihnin her şeye bir şeyi vardır.


Ruhun bilgisine, alanlarımızın sezgisine saygıyla…
Dünden beri kulağıma sanki denizin, rüzgarın ya da İzmir’in fısıldadığı ama henüz anlamını bilmediğim o cümleyle:
“Olan oldu, her zaman olan olur.” 

  1. Pingback: Kedi Merdiveni

  2. merve diyor ki:

    “Çok sözüm var. Ama içimde tutmaktan yanayım, bu da bir tür iç bilgelik haliymiş. Öyle bir sindirmek ki, kelimelere dönüştüremeden ortadan kaldırmak gibi. Kelimeleri hep hediye gördüm, şimdiyse bazen çöp gibi geliyor. Her yerdeler, herkesteler, çok karışıklar, genellikle zararsız ama kalabalıklar, gürültücüler, alkışçılar, bazen çalıntılar.”
    tek kelime ile anımı anlatan kısım

merve için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir