Hint Sineması- Yerdeki Yıldızlar: Her Çocuk Özeldir

“Yarışlara bu kadar bayılıyorsan, yarış atı yetiştir. Neden çocukların var ki?”

Solomon adalarında, yerli halk ormanın bir bölümünü tarımda kullanmak istediğinde, ağaçları kesmezmiş. Onun yerine, ağaçların etrafını sarıp bağırarak sövüp sayar, lanet okurlarmış. Birkaç güne kalmadan, ağaçların yaprakları solar, kuruyup kendi kendilerine ölüp giderlermiş.
Taare Zameen Par, Yerdeki Yıldızlar bize uzun süre diğerlerinden farklı neyi olduğu bilinmeyen, belirtileri yaramazlık ve şımarıklık olarak nitelendirilen, filmin ikinci yarısında ise disleksi tanısı konan Ishaan’ın hayatından bir kesiti anlatıyor. Hayal gücü ve resim yeteneği eşsiz bir çocuğun hayatta kalma serüvenini izliyoruz aslında. Nitekim, disleksi olduğu bilinmeyen bir çocuk için ait olmadığı yerlerde olması hiç de iyi sonuçlar doğurmuyor filmin ilk yarısı boyunca. Disleksi tanısı konduğunda ise, hayatının daha kolay olmasını ve yeteneğini bulmasını tek bir şey sağlıyor: Aynı yoldan geçmiş ve hayatta ilerlemeyi başarabilmiş bir kişinin gerçek ilgisi ve çabası. Disleksi, kişinin kelimeleri, sayıları algılayışında, dünyayı algılayışında meydana gelen bir bozukluk, öğrenme bozukluğu. Disleksi tanısı konan bir kişi için en zoru, karmaşık cümleleri algılamak, aynı anda birden fazla komut geldiğinde anlamlandırmak, kelimeler, sayılar, renkli hayal dünyaları içinde sabit durmadıklarından okumak, matematiksel işlemler yapmak… Kaynaklar böyle diyor. Şimdi size, bu hastalıktan muzdarip olan birkaç ismi sayacağım. Bakalım siz ne diyeceksiniz? Albert Einstein, Walt Disney, Leonardo Da Vinci, Mozart, Edison, Beethoven, Neil Diamond, Cher, Tom Cruise, Agatha Cristie… Sanki ‘bozukluk’ diye kodlanan bu tanı, ortaya çıkması için kişiye verilmiş bir yeteneğin üzerindeki kılıf gibi görünüyor değil mi? O kılıfı kaldırmak, belli ki çaba ve cesaret istiyor. Toplumların genelindeki başarı ve güç algısı, diğerleri gibi olmayanları yüceltmek yerine alaylarla, gövde gösterileriyle onları dışlayarak zarar vermek, şüphesiz daha renksiz, daha yeteneksiz ve zorluklarla ilerleyen toplumlar olmamızı sağlıyor. Nitekim, filmde bu mesajı sıklıkla alıyorsunuz. Hepimiz hayata duvardaki bir pencereden bakıyoruz. Sonra birileri geliyor ve bizim duvarın içinde pencere gördüğümüz noktada ne pencereyi ne de duvarı algılıyor. Onun penceresi dünyanın da ötesinde. Uyumsuz, çünkü çoğu kişinin gördüğünden fazlasını görüyor ve ilişkilendiremiyor. Bunu bir şekilde, kullanabilmeyi öğrendiğinde ise, yeni icatlar, sanat eserleri ve fazlası aslında ziyadesiyle onlar sayesinde oluyor. Filmin ilk yarısında, ki bence daha kısa olabilirdi, adeta acıklı bir Türk filmi izlercesine, bu sürecin zorluğunu izliyorsunuz. Biraz ruh halimin ortalama seyrinin altında bir gecesine denk geldiğinden, dilimin ucuna gelip eşime diyemediğim “Acaba başka bir geceye mi ertelesek, dayanamayacağım.” sözlerini demediğime filmin bir saat 11. dakikasından sonra çok mutlu oluyorum. Olaylar değişiyor ve bu yüzyılın en sevilen isimlerinden Aamir Khan filme bambaşka bir bakış açısı ve enerjiyle giriyor. Sonra da o film nasıl sürüklüyor ve bitiyor hala anlamadım. İki saat daha sürse izlerdik sanıyorum, ki üç saatlik film izleyip yine de birkaç kısmı hızlı geçtiği konusunda kendisini eleştirdik. Kısaca, bu film bir çocuğun hayatının nasıl değiştiği ile ilgili. İlginin, gerçek ilginin ve sevginin nasıl bir şifa yeteneği olduğuyla, bazen sistemin başarısız olarak adlettiği bir kişinin aslında sistemdeki çoğu kişiden daha yüksek bir potansiyele sahip olduğuyla, kodlamaların, ailelerin hırsının ve işini iyi yapmayanların arasında bu potansiyelin nasıl yitip gidebileceği ile ilgili…
Her çocuğun kendine özgü yetenekleri, kapasitesi ve hayalleri vardır ama yok öyle, herkes aynı yarışta aynı şekilde yetişmeli. Beş parmağın bile beşi bir değil. İsterseniz itip çekin,aynı hizaya getirmeyi deneyin. Parmaklarınız kırılır.
Keşke, tüm anne babalar ve anne baba adayları ve dünyadaki tüm öğretmenler bu filmi izlese. Bir kişinin, doğru zamanda, doğru yerde, doğru davranışı sergileyen, sistemden, atalet duygusundan, öğrenilmiş çaresizlik ve boşvermişlikten zehirlenmemiş tek kişinin nasıl bir değişim başlatabildiğini görebilse ve ilham alabilse… Bonus olarak, final şarkısının sözlerini ve kendisini şuraya bırakıyorum: Tıkk Tıkk ve ikinci bir şarkı Tıkk Tıkk
Sen güneşsin, ışık saç Sen nehirsin, bilmiyor musun? Nehir gibi ak, yükseklere uç Mutluluğu bulduğun yerde amacını da bulacaksın.
Sinem’in yazısı için nereyi tıklayacağınızı biliyorsunuz 🙂 Tıkk Tıkk Ayrıca, disleksi ile ilgili bir video izlemek isterseniz Ebru Cündübeyoğlu bir Ted konuşmasında kendi hikayesini anlatmıştı. O da burada Tıkk Tıkk

  1. Sinem diyor ki:

    Ellerine sağlık Yelizcim. Bahsettiğin ilk yarıda ben de gerçekten oldukça bunaldım Aamir Khan adeta güneş gibi doğdu filme :)) Yazdıklarının altına bir kere daha imzamı atıyorum.

    • Yeliz diyor ki:

      En son şöyle diyordum “Ruhumu doğruyorlar sanki, bunaldımm!” tam böyle derken storye bir fotoğraf koydum ve bir anda 13 kişi yazdı hayatımın filmi diye :))) Sonra acaba yanlış gecede mi seyrettik derken Hola Hint müzikleri ve Aamir Khan, canım benim <3 Çok teşekkür ederim canım. Hemen senin yazını okuyorum!

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir