Erteleyenlerden misin?

Çok sıkı bir erteleyiciyim. Bununla gurur duymuyorum ve düzeltmek adına çalışmalar yapıyorum. Ama bu sonucu şu ana kadar değiştirmedi ve ben altını ne zaman kurcalasam, hep aynı şey çıkıyor. “Ya şu an o işi en mükemmel şekilde yapamazsam?” “Ya şu anki ruh halim en yüksek performansım için uygun değilse?” “Ya o yazıyı yazmadan önce diğer iki kitabı da okumam daha iyi sonuç çıkaracaksa?” “Öncelikli işimi 7 saatten önce tamamlayamayacağıma göre önce görece daha az önemli minik işlerimi halledeyim ki, ona tam zamanımı ayırayım.” Bunlar, şu anki kazı çalışmam esnasında benim karşıma çıkan biricik temeller. Bunu uzattıkça uzatabilirim. Ama bağlanma noktasını biliyorum. “Mükemmeliyetçilik” Her şeyin başı olan o sevimsiz yılan. Geçen sene, bir kitap okumuş ve Instagramda paylaşmıştım. Kitabın ismi “Erteleme Sanatı” Eminim bu yazıyı okuyanlardan birkaçı kendini bana yakın hissedecek. Çünkü, paylaştığımda minik bir grup kurabilecek kadar mesaj almıştım konu ile ilgili 🙂 Tabii ki, kurmadım. Kurmam gerekse de ertelerdim, merkür falan olumsuz konumdadır, etkiler, kavgalar çıkar grupta neme lazım… Erteleme Sanatı, size aman ha işlerinizi sakın ertelemeyin demiyor. Hani olur da, bu işlerde canınızı sıkan bir arkadaşınıza kendini düzeltsin diye alırsınız adına aldanıp, yapmayın. Aksine, Mark Twain’in şu sözüyle giriyor kitaba: “Bugünün işini yarına bırakma, mümkünse ertesi güne bırak.” Biliyorum, dahice! Yazar John Perry, komik bir şekilde anlattığı hikayesinin ve ertelediği onca işe rağmen çalıştığı üniversitede nasıl en çok iş kotaran insan olma başarısının ardından şu cümleyi kurmuş: “elinizdeki kitap, depresyondaki erteleyiciler için felsefi bir kişisel gelişim programıdır.” Peki neymiş bakalım bu programın özü?
  • Ertelemek denildiğinde, çoğu insanın aklına miskin, hiçbir iş yapmayan insanlar geliyor olabilir. Ama durum tersi, aslında erteleyiciler diğerlerine göre çok daha fazla iş yapıyorlar. Aklınıza gelmeyecek kadar iş kotarıyorlar. Neden? Tabii ki, karın ağrısı yaratan bazı önemli işleri ertelerken vicdan rahatlığı yaşamak için. “Erteleyen insan, zor ve önemli görevleri vaktinde yerine getirmek için motive edilebilir; yeter ki bu görevler daha önemli şeyleri yapmamanın bahanesi olsun.”
  • Her zaman işlerimizi öncelik sırasına koyarken en üste şüphesiz en önemlileri yazarız. Ve erteleyiciler listeye sonundan başlar. Ama o da ne, yukarı doğru çıktıkça yapılan işler, yani bahaneler yok olur. Yine de o iş yapılmaz. Peki çözümü nedir? “İşin püf noktası, listenin üst sıraları için doğru projeleri seçmektir. İdeal projenin iki özelliği vardır. Birincisi kesin teslim tarihi olduğu izlenimini uyandırırlar (ama işin aslı öyle değildir). İkincisi, çok önemliymiş hissini uyandırırlar (ama işin aslı öyle değildir). Neyse ki hayat bu tip görevlerle dolu.”
  • Bu sistem, sistematik erteleme olarak geçiyor. Yani tüm mesele, birazcık kendimizi kandırıp en önemli diye sınıflandırdıklarımızın algısını değiştirmek. Ki bu erteleyiciler için zor değil. Neden mi? “Neredeyse bütün erteleyiciler kusursuz bir kendini kandırma yetisine sahiptir. Ayrıca, bir kişilik zaafını kullanarak diğer bir zaafımızın olumsuz etkilerini telafi etmekten daha asil ne olabilir?”
Şimdi, erteleme sanatına dair o çok önemli kuralı biliyorsunuz. Önce bir kendinizi tebrik edin lütfen. Bakın siz çok değerlisiniz. Tamam, çevrenizde birkaç önemli işi ertelediniz diye size kızan, kendinizi değersiz hissetmenizi sağlayan bazı parazitler olabilir. Boşverin onları. Siz, o işleri yapmayarak o insanların hayal dahi edemediği birçok işi başardınız. Eminim bir numeratör olsaydı önünüzde, sizin hallettiğiniz iş sayısı onlardan daha fazla çıkacaktı. (Buna kalemlerinizi boy boy ve renk renk ayırarak geçirdiğiniz süre de dahil!) Ama bir şey yerinde duruyor hala: mükemmeliyetçilik. Dedik hani, yılanın başı.Öncelikle, yazarın da kitabın bir yerinde kendisine sorduğu gibi “Neden mükemmel olmayan iş çıkarma iznini kendimize vermiyoruz?” Bizim çıkaracağımız ortalama bir iş dahi karşı taraf için kabul edilebilirken, kendimizi bunca zorlamamız neden? Mükemmellik algımız neden bu denli yakamızda? Zamanında hiç takdir edilmediğimiz için mi, bu hissi bilmediğimiz için mi… Bilmiyoruz. Gerçek olan tek şey. “Mükemmel an, belki de şu an.” ama iş mükemmel olmak zorunda değil. Bunu kabullenmemiz için neler mümkün? Biraz biraz kabullendik diyelim. Bir sonraki adımımız, adım adım günü planlamak olabilir. Biliyorum, gerçekten bu duygunun aşırı sıkıcı olduğunu insanı hayattan soğuttuğunu biliyorum. Dahası böyle bir insanla tanışırsam birkaç dakikalık zorlu gülümsemenin ardından içimden ‘Of ya, evlerden ırak’ diyerek kaçıyorum. O halde, biz bir günü planlamayalım. Çalar saati kapatmaktan, ocağa çay suyu koymaktan başlayıp bir görevi planlayalım. Böylece, ne zaman bir iş yapamadım desek, ama olur mu tam 11 maddeyi tamamlamışım motivasyonuna sahibiz 🙂 … Biliyorum. Sıkıcıyım. Ama bazılarımız için gerekli. Tabii ki bunu böyle maddelerce yazmak konusunda üşenmezsek. Üstelik, neden bu yazdığımı bilmek ister misiniz? Tamam bugün gökyüzünde muhteşem yazılar yazma etkisi varmış, onun kısmen etkisi var ama esas neden… 5 aydır planladığım halde oturup nihayete erdiremediğim bir workshop ile ilgili. Yani anlayacağınız, şu an inanılmaz zor gibi gözüken ve mükemmel olması gerektiğine inandığım bir çalışma yerine bu destanımsı yazıyı yazıyorum. Yani onu ertelemek bana toplum nezdinde hayırlı bir iş yaptırıyor. Yani illa olumlu taraf diye zorlarsak… Zorlamazsak, yaptığım şey para kazanmaya çalışmak yerine, sayfalar dolusu yazılar yazmak. Üstelik yazdığım yazı benim hakkımda en ufak bir şey bilmeyen bir başkasının para kazanmasını sağlıyor. Ne harika bir sistem! Ben şikayetçi değilim. Yeter ki birileri yazının sonunda “Wow, ben bir erteleyiciyim ve bu yazı mükemmel olmuş.” desin. Kitapta, bir diğer muhteşem uyarı “hüzünlendiğinde ritmi yakala”. Metafor olarak da (hayatın ritmini yeniden yakalamak) düşünebilirsiniz, ilk çağrışımıyla da. Diyor ki, John Perry, erteleme ve mükemmeliyetçilik özellikleri bulunan insanlar depresif olmaya daha yatkındır. Böyle zamanlarda, yeniden ritme sokacak şarkılar dinleyin. Depresif, hüzünlü şarkılar değil. Mesela, yine bir başka işi kotarırken bu listeyi kaydetmiştim. Belki işinize yarar. Tamamı, yeniden başlamak üzerine şarkılar. Tıkk Tıkk Belki bir başka işten işe atlama anımda saatlerce uğraşır Spotify listesini bile yaparım size. Yeter ki siz de benim gibi mutsuz olduğunuzda o hüzünlü sesli James Blunt ile güne başlamayın. Türkçe mi istiyorsunuz, alın bir tutam Tarkan, kuzu kuzu başlayın güne. Ama daha eğlencelisi, Oğuzhan Uğur dinleyin siz, içiniz şıkır şıkır kaynasın. Yazımda “…” ile birçok alıntı yaptım kitaptan. Ama dahası siz bu incecik kitabı ertelemeyin de alın. İçinde çok farklı bakış açıları ve sistematik yaklaşımlar var. Ama öncelikle, kendinize kızmayı bırakıp bir sarılın, sevin. Yazarının da dediği gibi “Hepsinden de öte, hayatın tadını çıkarın.” Çünkü biliyoruz ki, aslolan o işler değil, hayat. … Şu anda bu yazıyı bitirirken, kendime şunu diyorum. Theta Healing eğitimi aldın, istersen sadece on dakika içinde bilinçaltına ulaşıp mükemmeliyetçilik ve erteleme alışkanlığına dair bütün kalıpları düzeltebilir, yeniden programlayabilirsin. Ama yapamıyorum, çünkü aklım vızır vızır çalışırken yeni yazılar yazmak istiyorum. Hım, belki de o ikisinden de kurtulmak istemiyorum. Çünkü beni besliyorlar ve daha iyi işler çıkarmamı sağlıyorlar. Ama geç ama güç. Neyse, ben konuyu erteleyip hesaplaşmama kendi içimde devam edeyim…

  1. Aytül Laçin diyor ki:

    Theta healing nedir nasıl bilgi sahibi olurum diye araştırırken bloğunuza denk geldim. En büyük sorunumun mükemmeliyetçilik olduğunun farkındayım. Birkaç yazınızı okudum deminden beri. Ve sanırım düşler beni çağırana dek okuyacağım bu gece yazılarınızı?? Çok mutlu oldum kendine ait okyanusları olan; size rastladığıma?‍♀️???

Yeliz için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir